Zimbabwe, Eskiden Güney Rodezya adıyla bilinen İngiliz sömürgesi bir Afrika ülkesidir. Zambiya, Mozambik, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Botsvana ile komşu olan ülkenin yüzölçümü 390.759 km2 olup, nüfusu 2017 sayımına göre 16.053.000’dir.
Zimbabwe haritası
Zimbabwe, ırkçı beyaz azınlık yönetiminden kurtularak 1980 yılında bağımsızlığına kavuştu. Yazımızın konusunu teşkil eden Zimbabwe halkını açlığa ve ölüme terk eden batılı yaptırımların arka planında, Rodezya’nın Zimbabwe’ye dönüşmesinin intikamı yatmaktadır.
Yaptırım uygulayan ülkelerin yaptırımın sebebini, ülkedeki insan hakları ihlali ve kötü yönetim olarak ilan etmiş olmaları reel politiğe hiç te uygun değildir. Gerek ABD, gerekse işbirliği içinde bulunduğu İngiltere ve AB üyesi ülkelerin çıkarları söz konusu olduğunda, insan hakları ihlalleri ve kötü yönetimin ayyuka çıktığı bir çok ülkede yönetimleri desteklediklerinin pek çok örneği vardır.
Bunun en tipik örneği Mısır’da yaşanmaktadır. Seçilmiş cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi askeri bir darbe ile devirmesine, darbeyi protesto eden binlerce kişiyi meydanlarda katlettirmesine rağmen darbeci general Abdülfettah Sisi, Zimbabwe’ye yaptırım uygulayan ülkeler tarafından meşru cumhurbaşkanı olarak tanınmıştır ve halen desteklenmeye devam ediliyor.
Rodezya’dan Zimbabwe’ye
Bugünkü Zimbabwe’nin de içinde bulunduğu topraklarda kurulu yerli Ndebele Devleti, 1889’da Cecil John Rhodes’in sahibi olduğu İngiliz Güney Afrika Şirketi’ne ilk maden arama imtiyazını verdi. Şirket bünyesinde silahlı birlikler oluşturan Rhodes, bugünkü Zambiya, Malavi ve Zimbabwe topraklarını gasp etti. İşgal ettiği topraklara kendi isminden mülhem Rodezya ismini verdi ve Avrupalı yerleşimcileri iskân etmeye başladı.
Cecil John Rhodes işgal topraklarında 1924’te özerk bir İngiliz kolonisi kuruldu. Bu yönetim altında Afrikalıların topraklarına el konuldu, Afrikalıların toprağa sahip olmalarını yasaklayan kanunlar çıkarıldı. 1930’da ülke topraklarının en verimli %50’si nüfusun sadece % 4’ünü oluşturan beyaz azınlığa verildi. Bölgede yaşayan yerli halkın payına ise kurak bölgeler düştü.
Siyah Afrikalılar için temel özgürlükler ve sivil haklar söz konusu dahi değildi. Irk ayırımcılığı politikaları uygulandı. Siyah insanlara köle yada daha iyi muamele olarak ikinci sınıf vatandaş olarak davranıldı. Yerli halk hükümette söz sahibi olmadığı gibi ‘beyaz’ alanlarda görünmelerine de izin verilmedi.
1953 yılına gelindiğinde, Merkezî Afrika Federasyonu’nu kurmak üzere İngiliz kolonileri Güney Rodezya, Kuzey Rodezya (Zambiya) ve Nyasaland (Malavi) birleşti. Afrika’da sömürge karşıtı bağımsızlık hareketlerinin yükselmesinin de etkisiyle, 1961’de kabul edilen anayasayla siyahîler için parlamentodaki sandalye sayısı yaklaşık dörtte bire yükseltildi.
Avrupalılar’ın kurduğu Rodezya Cephesi adlı siyasî parti, 1962 seçimlerini kazandıktan sonra siyahîlerin meydana getirdiği muhalif Zimbabwe Afrika Halk Birliği’nin faaliyetlerini yasakladı. Ülke dışında bulunan liderleri hariç bütün üyelerini tutukladı. 1963’te Rodezya ve Nyasaland federasyondan ayrıldı. Kuzey Rodezya, Zambiya ismiyle 1964’te bağımsızlığına kavuştu.
Güney Rodezya’da ise azınlık iktidarı koloni statüsündeki yönetimini sürdürürken yerli halk bu yönetimden kurtulmak için mücadele vermeye devam etti. 1963’te Zimbabwe Afrika Halk Birliği’nin bazı üyeleri federasyondan ayrılıp Zimbabwe Afrika Ulusal Birliği’ni kurdu. 1965’te Güney Rodezya tek taraflı bağımsızlığını ilân etti. Ancak İngiltere buna karşı çıkarak Birleşmiş Milletler vasıtasıyla Zimbabwe’ye ekonomik yaptırımlar uygulattı.
2 Mart 1970’te Güney Rodezya’da cumhuriyet ilân edildi. 1972’de Nkoma önderliğinde Zimbabwe Afrika Halk Birliği ile Sithole önderliğinde Zimbabwe Afrika Ulusal Birliği tam bağımsızlık için beyaz ırkçı Ian Smith hükümetine karşı gerilla savaşı başlattı, bu savaş 4 yıl sürdü, çatışmalarda altı binin üstünde asker ve sivil öldürüldü.
21 Nisan 1979’da herkese eşit oy hakkı tanınan ilk genel seçim yapıldı, parlamentoda siyahlar çoğunluğu elde etti.
10 Eylül 1979’da Londra’da Rodezya Konferansı’nda alınan karar gereğince 27-29 Şubat 1980’de yapılan seçimlerin ardından siyahî lider Robert Mugabe başbakan olarak hükümeti kurdu. 18 Nisan 1980’de Rodezya, Zimbabwe adını alarak bağımsız bir devlet oldu. İngiltere’de Margaret Thatcher hükumeti Zimbabwe ile ilişkileri normalleştirmeyi sağlayacak politikalara yöneldi.
Bağımsızlıktan sonra ülkenin iktidar mücadelesi yapan iki büyük siyasî partisi Zimbabwe Afrika Ulusal Birliği ve Zimbabwe Afrika Halk Birliği’nin arası hızla açıldı, bu durum ülkeyi düşük yoğunluklu bir iç savaşa sürükledi. Altı yıl süren savaş 1987’de sona erdi.
Lancaster House Anlaşması
Bağımsızlığını kazanan Zimbabwe’de halkın hükumetten en büyük beklentisi, beyaz azınlığın elindeki ekilebilir arazinin halka dağıtılmasıydı. 1979’da Lord Carrington tarafından imzalanan Lancaster House Anlaşması ile İngiltere tarım alanlarının dağıtımında adil bir tazminat ödemeyi kabul etti. Antlaşmaya göre beyazlardan elde edilecek toprağın siyahlara dağıtılabilmesi için (1990’a kadar geçerli olan kurala göre) kamulaştırma ancak mülk sahibinin rızasıyla, geçerli piyasa fiyatı üzerinden, ücreti döviz olarak ödenmek şartıyla, yapılabilecekti.
Anlaşma ayrıca, parlamentodaki sandalyelerin yüzde 20’sinin, nüfusun sadece yüzde 3’ünü oluşturan beyazlar için ayrılmasını, yumuşak bir geçiş için toprak reformunun 10 yıl ertelenmesini öngörüyordu. Bu anlaşma beyaz yerleşimcileri oldukça memnun etmişti.
Ne var ki, 1997 yılında İngiltere’de iktidara gelen başbakan Tony Blair ve İşçi Partisi hükümeti, Zimbabwe hükümetinin insan haklarını ihlal ettiğini ve demokrasinin eksik uygulandığını öne sürerek Lancaster House anlaşmasını uygulamayacağını, Zimbabwe toprak sahiplerine ödeme yapmak için kurulan fona katkıda bulunmayacağını açıkladı.
Toprak reformu talebinin havada kalması üzerine, 1980’deki bağımsızlık savaşına katılan binlerce işsiz milis 1988’de Zimbabwe Ulusal Kurtuluş Savaşı Gazileri Birliği’ni (ZNLWVA) oluşturdu. Üye sayısı 200 bini buldu. Topraksız halkla birlikte kırsal alanda toprak işgallerine girişti. İngiltere ile iyi ilişkileri sürdürmeye çalışan ve bu nedenle kendisine 1994 yılında Sir ünvanı verilen Cumhurbaşkanı Robert Gabriel Mugabe işgaller karşısında çaresiz kaldı. ZNLWVA, hükümetten tek seferde kişi başı 2.800 dolarlık ödeme ve ayrıca emekli maaşı kopardı, hazinede karşılığı olmayan bu ödemeler enflasyonu azdırdı, açığı kapatmak için vergilerin artırılması hükumet ile işçiler arasında hoşnutsuzluğa sebep oldu.
2005 yılında, hükümet tüm tarım arazilerini devlet arazisi ilan etti. Yaklaşık 4.000 beyaz çiftçinin arazisine el konuldu ve yeniden dağıtıldı. 72.000’den fazla büyük çiftçi 2.19 milyon hektar, 127.000 küçük işletme sahibi ise 4.23 milyon hektar aldı. Pek çok beyaz yerleşimci ülkeyi terk etti.
Aynı yıl, yaklaşık 700.000 kişiyi evsiz bırakan “Murambatsvina Operasyonu” başlatıldı. Başkent Harare ve diğer şehir merkezlerinde gecekondu ve imarsız konutları yıkma kampanyasında hedef alınan evlerin muhaliflere ait olduğu ve bu suretle cezalandırıldıkları iddia edildi. Kampanya Birleşmiş Milletler tarafından kınandı.
Yaptırımlar Başlıyor
Beyaz azınlığın topraklarının halk tarafından işgaline karşı Batının tepkisi gecikmedi. 2001 sonbaharında IMF, Zimbabwe’yi IMF’nin genel kaynaklarını kullanmaktan men etti. Bunu 2001 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin, 2002 yılında İngiltere ve Avrupa Birliği’nin yaptırımları izledi. Yaptırımlar, Zimbabwe hükümetine beyaz çiftçilerin mülkiyet haklarını korumamasının bir tepkisi olarak görüldü. ABD ve İngiltere Zimbabwe’yi tecrit etmeye, kredilere ve finansal yardımlara erişimini kesmeye yöneldi.
Yaptırım kapsamına, insan hakları ihlalleri nedeniyle, Zimbabwe’li 141 kişi ve 59 şirket dahil edildi. ABD Zimbabwe Demokrasi ve Ekonomik İyileştirme Yasası (ZDERA) uyarınca, Amerikan şirketlerinin yaptırım listesindeki Zimbabwe’li varlıklarla anlaşma yapmasına izin verilmiyor.
Avrupa Birliği (AB)’nin Zimbabwe’ye yaptırımları silah ambargosunun yanı sıra, hedeflenen insanlar ve kuruluşlar için varlık dondurulması ve seyahat yasağı ihtiva ediyor.
Zimbabwe, 2002’den bu yana uluslararası parasal kurumlardan gelen kredilere erişemedi. Ülkenin bazı bankalarının uluslararası finansal kuruluşlarla ticaret yapması engellendi. Zimbabweli şirketlerin uluslararası ticaretinden doğan paralarına yurtdışında el konuldu. İş yapan yabancı şirketler de cezalandırıldı. Uluslararası yatırımcılar Zimbabwe’ye yatırım yapmaktan kaçındı. Zimbabwe’nin resmi ekonomisine en temel katkıda bulunan tarım, finans ve madencilik endüstrisindeki özel kuruluşların da yaptırımlara iştirak etmesi dolayısıyla, Zimbabwe’deki bu alanlarda faaliyet gösteren özel sektör çöktü.
Yaptırımlardan Zimbabwe halkı olumsuz etkilendi, temel gıda ve ilaçların temin edilememesi, yakıt kıtlığı, rekor seviyede işsizlik ve aşırı enflasyondan muzdarip oldu. Mevcut sıkıntılar kuraklık nedeniyle daha da arttı.
Bütün bu sıkıntılara rağmen Devlet başkanı Mugabe, 2016 yılına kadar birçok Afrika devlet başkanının desteğini korudu ve ZANU-PF içinde popüler olmaya devam etti.
Ancak, 2016’dan itibaren aleyhte gösteriler başladı. Ordu, 15 Kasım 2017’de iktidara el koydu ve Mugabe’yi ev hapsine aldı. Başkan Yardımcısı Emmerson Mnangagwa lider olarak desteklendi ve bir hafta sonra Mugabe’nin yerini aldı.
Askeri darbe ile iktidara gelen Başkan Emmerson Mnangagwa, Zimbabwe için “yeni bir başlangıç” sözü verdi. Zimbabwe’yi küresel ekonomik ve diplomatik topluluklara entegre etme isteğini belirtti. Bu amaçla, ülkeye yabancı yatırımı caydıran ekonomik politikaların revize edildiğini belirterek “işbirliğine açık” olduğunu ifade etti.
Ülkenin cumhurbaşkanlığı, parlamento ve yerel seçimleri 30 Temmuz 2018’de yapıldı. Emmerson Mnangagwa’nın oyların yüzde 50,8’ini alarak cumhurbaşkanı seçildiği ilan edildi.
Ağustos 2018’de ABD Başkanı Donald Trump, bu yaptırımları uzatan Zimbabwe Demokrasi ve Ekonomik İyileştirme Değişikliği Yasası’nı (ZİDERA) imzaladı. Benzer şekilde AB’de, Zimbabve yaptırımlarını 20 Şubat 2020’ye kadar uzattı.
ABD, İngiltere ve AB’nin uyguladığı yaptırımların sonucu olarak Zimbabwe’de işsizlik oranı %90’a yükseldi. Ülkenin en çok ihtiyaç duyduğu doktor, hemşire, öğretmen gibi meslek sahipleri başta olmak üzere, yaklaşık 5 milyon kişi başka ülkelere göç etmek mecburiyetinde kaldı. Zimbabwe 2000 yılından bu yana 40 milyar doların üzerinde gelir kaybetti, halkın %90’ı fakirlik sınırı altına geriledi. Fakirliğin artması ve temel kamu hizmetlerindeki çökme sonucunda AIDS başta olmak üzere ölümcül hastalıklar daha da yaygınlaştı ve arttı. 2008 yılında enflasyonun %230 milyon olmasının ardından, ülke kendi para birimini terk ederek 2009 yılının başlarında dolarizasyona gitti ve ülkede resmi işlemlerde ABD Doları, Güney Afrika Rand’ı ve Botsvana Pula’sının kullanımına izin verildi.
SADC Yaptırımlara Karşı Ortak Hareket Çağrısı Yaptı
ABD ve AB’nin yaptırımları sadece Zimbabwe halkına değil, komşu Afrika ülkelerine zarar verdi. SADC (Southern African Development Community) başkanı Tanzanya Cumhurbaşkanı John Magafuli, Dar es Salaam’daki son zirvede yaptığı konuşmada; uluslararası topluluğa, Zimbabwe’ye uyguladığı yaptırımları kaldırması yönünde çağrıda bulundu ve SADC üyesi ülkeleri bu yaptırımlara karşı koymak için bir araya gelmeye çağırdı. (Örgütün 16 üyesi: Angola, Botswana, Komorlar, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Eswatini, Lesotho, Madagaskar, Malawi, Mauritius, Mozambik,
Namibya, Şeyseller, Güney Afrika, Tanzanya, Zambiya ve Zimbabwe)
Başkan Magufuli, yaptırımın yalnızca Zimbabwelilere değil aynı zamanda tüm bloğun insanlarına zarar verdiğini söyledi.
“Zimbabwe yıllardır yaptırımlara maruz kalıyor, ancak bir eli kestiğinizde tüm vücudun etkilendiğini anlamamız için dünyaya ihtiyacımız var.
Zimbabwe’yi batı ülkeleri tarafından uygulanan yaptırımlara karşı desteklemek için birleşmeliyiz, çünkü onlar (yaptırımlar) Zimbabweleri ve üye devletlerden insanları incitiyorlar” dedi.
Mart 2019’da Afrika Birliği (AU) Zimbabwe’deki ekonomik yaptırımların kaldırılması için çağrıda bulundu.
25 Ekim 2019, Zimbabwe’de Batı yaptırımlarını protesto yürüyüşü yapılmasına izin vermek için ulusal bir tatil ilan edildi.
Sonuç
Zimbabwe’nin iyi yönetildiği, bütün kötülüklerin sömürgeci Batı’dan geldiği elbette ki söylenemez. Ancak, Afrika’nın 300 yıldır yağmalandığı, halkının köle olarak satıldığı, beyaz azınlık yönetimlerince ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğü, eğitimden mahrum bırakıldığı, seçme, seçilme ve yönetme hakkının son zamanlara kadar tanınmadığı, sermaye sahibi olmasına izin verilmediği gerçeği ortada iken, bağımsızlığını yeni kazanmış bu insanların ülkelerini iyi yönetemediğinden bahsederek suçlamak ahlaksızlıktır.
Yıllarca insan muamelesi yapmadığı halklara karşı bir mahcubiyet duymak ve özür dilemek yerine, onları yönetemez-yönetilemez hale getirmek, açlığa ve yoksulluğa mahkum etmek için yaptırımlar uygulamak halkların nefretini kaçınılmaz olarak celp edecektir.
Yaptırımlar yoluyla küresel sisteme zorla biat ettirmenin tek örneği Zimbabwe değildir. Bugün muhtelif gerekçelerle Afganistan, Belarus, Bosna Hersek, Burma/Myanmar, Burundi, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çin, DRC, Mısır, Eritre, Yugoslavya, Gine-Bissau, Haiti, İran, Irak, Lübnan, Libya, Mali, Moldova, Karadağ, Kuzey Kore, Rusya, Sırbistan, Somali, Güney Sudan, Sudan, Suriye, Tunus, Ukrayna, Venezuela, Yemen gibi ülkeler de yaptırımlarla karşı karşıyadır.
Küresel hakimiyetini, ülkelere yaptırımlarla boyun eğdirerek yada askeri işgallerle yayma dönemi geçmektedir. Zulme karşı bölgesel ittifaklar ve yardımlaşmalar, adına modern uluslararası sistem denilen zorbalığın karşısına dikilmeye devam edecektir.
Yararlanılan kaynaklar
İslam Ansiklopedisi Zimbabwe maddesi.
https://islamansiklopedisi.org.tr/Zimbabwe
Zimbabwe’s “Military-assisted Transition” and Prospects for Recovery
Rodezya and the UDI
https://www.britannica.com/place/Zimbabwe/Rhodesia-and-the-UDI#ref966705
Zimbabwe Ekonomisine Genel Bakış
Zimbabwe Krizinin Kökenleri ve Geçiş Süreci, Cengiz Dinç. Akademik İncelemeler Dergisi (Journal of Academic Inquiries) Cilt/ Volume:7, Sayı/Number:1 Yıl/Year:2012
The Imposition of International Sanctions on Zimbabwe
SALC Policy Brief: The Imposition of International Sanctions on Zimbabwe
*Bu yazı 11 Kasım 2019 tarihinde SDE.org.tr adresinde yayınlanmıştır.