Okuma Süresi: 6 dakika

ABD önderliğinde Bahreyn’in Manama kentinde düzenlenen ve iki gün süren “Refah İçin Barış Çalıştayı” 26 Haziran’da sona erdi.  Ev sahibi Bahreyn dışişleri bakanı Halid bin Ahmad Al Halifa tarafından abartılarak Camp David anlaşmasına benzetilen Çalıştay beklenen ilgiyi görmedi. Çalıştay, kamuoyu ve medyada fazla gündemde yer alıp, sonuçları tartışılmadı.

Refah İçin Barış Projesi Nedir?

ABD’nin “Yüzyılın Anlaşması” planı kapsamında ilk organizasyonu olan “Refah İçin Barış Çalıştayı”, söz konusu anlaşmanın ekonomik paketini takdim etmek ve projeye fon sağlamak üzere 25-26 Haziran 2019 tarihleri arasında gerçekleştirildi.

Bilindiği üzere “Yüzyılın Anlaşması”, ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı ve başdanışmanı Jared Kushner’in patronajı altında, İsrail-Filistin meselesine çözüm iddiasıyla hazırlanan bir plan olup mahiyeti bir bütün olarak henüz bilinmiyor. Sadece, 8 Mayıs’ta Israel Hayom gazetesinin Yüzyılın Anlaşması olduğu iddiasıyla yayınladığı 10 maddelik bir metinden söz ediliyor.

Siyasi mahiyeti netlik kazanmayan “Yüzyılın Anlaşması” planının ekonomi paketi 22 Mayıs günü Beyaz Saray’ın internet sitesinde açıklandı.  Yayımlanan paketin ön sözünde, “Filistin için sıkıntı ve kayıpların değil, özgürlük ve onurun olduğu yeni bir sayfa açma gücüne sahip olan ‘Yüzyılın Anlaşması’, bugüne kadar Filistin halkı için verilmiş en iddialı ve kapsamlı uluslararası çabayı temsil ediyor.” iddiasına yer verildi. ABD’nin Filistinlilere özgürlük ve onur getirdiğini söylediği Yüzyılın Anlaşması’nı Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas “Yüzyılın şamarı” olarak adlandırıyor.

Beyaz Saray’dan yazılı açıklamayla kamuoyuna duyurulan “Refah İçin Barış Projesi”, 50 milyar dolarlık bir yatırım fonu ile, 10 yılda tamamlanması öngörülen bir kalkınma ve yatırım planına dayanıyor. Kushner’in ekonomi paketine göre, yatırım fonunun, 27,5’i Batı Şeria ve Gazze’ye, 7,4’ü Ürdün’e, 9,1’i Mısır’a ve 6,3’ü ise Lübnan’a aktarılacak. Projede yer alan toplam 179 adet yatırımın 147’si Batı Şeria ve Gazze’ye, 32’si Mısır, Ürdün ve Lübnan’a yapılacak.

Trump yönetimi, 10 yıllık süre zarfında hibe ve bağış yoluyla 13,3 milyar dolar, krediler aracılığıyla 25,6 milyar dolar ve özel sektör yatırımlarıyla 11,6 milyar dolarlık bir fon oluşturmayı hedefliyor. Projede, Filistin halkının başkenti olarak kabul edilen Doğu Kudüs’ten hiç bahsedilmiyor ve yatırımdan pay verilmiyor.

Jared Kushner

Planda;

-Sorumluluk taşıyabilen ve esneklik gösteren Filistin hükümetlerinin idari işlerini kolaylaştıracak maddi (parasal, teknolojik, mali) ve sosyal/siyasal yardımların yapılması,

-Filistin’in gayri safi yurtiçi hasılasının iki katına çıkarılması ve yoksulluk oranının yüzde 50 azaltılması,

-Yeni iş sahaları açılarak 1 milyon Filistinlinin istihdam edilmesi,

-Yüksek olan çocuk ölüm oranlarının düşürülmesi, yeni hastaneler yapılması ve mevcutların tıbbi aletlerle donatılması,

-Filistin turizminin geliştirilmesi,

-Batı Şeria-Gazze bağlantı otobanının inşası,

-Gazze Şeridi ile Mısır arasında ticaret, altyapı ve hizmet alanındaki bağlantının güçlendirilmesini amaçlayan çok sayıda projenin gerçekleştirilmesi,

-Gazze’ye büyük liman tesisi, enerji santralleri ve arıtma tesisleri inşa edilmesi,

-Ürdün-Bahreyn arasında direkt otoban inşaatı. Demiryolu ağının kurulması,

-Filistin yönetimi, Ürdün, İsrail, Körfez ülkeleri ve Mısır, İsrail arasındaki gümrüklerde mal ve insan geçişlerinin kolaylaştırılarak Filistin’de üretilen ürünlerin dünya pazarlarına ulaşmasının sağlanması, öngörülmektedir.

Konferansın yapılış amacı, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin finansal olarak projeye katılmalarını temin ederek projenin maliyetini zengin Arap ülkelerine yıkmak, öte yandan Mısır, Ürdün ve Lübnan’a yatırımdan pay vererek Yüzyılın Anlaşması’na sessiz kalmalarını sağlamak olarak değerlendiriliyor.

Trump Yönetimi Gerçekten Filistinlilerin Refah ve Barışını mı Düşünüyor?

Yüzyılın Anlaşması’nın ilk uygulaması olan Refah için Barış projesinin gerçekten Filistinlilerin refahını sağlamak gibi insani hassasiyetlerle mi yapılmakta olduğu sorgulanmaktadır.

Zira, ABD başkanı Donald Trump göreve gelir gelmez ilk icraatlarından olarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdı, ABD’deki büyükelçiliğini Tel Aviv’e taşıdı. Filistin yönetimine yapılan tüm ekonomik ve sosyal yardımları durdurdu. Lübnan ve Ürdün’de bulunan kamplarda yaklaşık 5 milyon Filistinli mülteciye temel sağlık, eğitim, yardım ve sosyal hizmetler sunan Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistin Mülteciler için Yardım ve İş Ajansına (UNRWA) yardım sağlamaya son verdi. Washington’daki Filistin Kurtuluş Teşkilatı (FKÖ) ofisini kapattı. Doğu Kudüs’teki ABD Büyükelçiliğini iptal etti ve buradaki işlemlerin Batı Kudüs’teki ABD Büyükelçiliği nezdinde yaptırmaya zorladı. Ve benzer başka siyasi ve finansal araçlarla Filistinlilerin hayatını daha da zora soktu.

Çalıştay’da Jared Kushner’in “Başkan Trump ve Amerika sizden (Filistinlilerden) vazgeçmedi” mesajına cevap veren FKÖ yetkilisi Dr. Hanan Ashrawi “ABD Filistin’in refahı hakkında bu kadar endişeleniyorsa, neden bize karşı bu cezai önlemleri alıyor? Filistin altyapısını neden hedef aldılar? Filistinli öğrencilere neden burs vermediler?” sözleriyle projenin Filistinlilerin refahı için gündeme getirilmediğini güçlü bir şekilde vurguladı.

Asıl Amaç

Projenin asıl amacı, ekonomik zorluklar ve abluka altındaki Filistinlilerin direnişini iş, ekmek ve refah vaadiyle kırmak, yoksul halk ile ne pahasına olursa olsun Filistin varlığını korumak üzere mücadeleye kararlı yöneticileri karşı karşıya getirmekti. ABD üstelik vadettiği refahı, maliyetine katlanmadan, Körfez ülkeleri eliyle dağıtmayı planlamıştı.

Hamas lideri İsmail Haniye, Al Jazeera’ye yaptığı konuşmasında, konferansa katılan Arap liderlerini eleştirerek, “Yüz yıldır savaşan (Filistinli) insanlar, kimseyi kabul etmek veya pazarlık yapmak için komisyon almadı. Kudüs bizimdir, topraklar bizimdir ve her şey bizimdir.” sözleriyle Refah için Barış projesinin Filistinlilerin geleceğinin ABD ile diğer Arap ülkeleri arasında pazarlık konusu yapıldığı bir platform olarak gördüklerini ifade ediyordu.

Nitekim, Suudi Arabistan’ın Maliye Bakanı Muhammed el Cedan Filistin meselesinin kendileri için çok önemli olduğunu belirterek, bölgeye refahı getirecek her şeye destek vereceklerini ifade ederken, Birleşik Arap Emirlikleri’nin Finansal İşlerden Sorumlu Devlet Bakanı Ubeyd bin Humayid el-Tayer, uluslararası kurumlardan plana destek vermesini istedi ve “Girişime bir şans vermemiz gerekiyor, konuşmalı ve tanıtmalıyız” diye konuştu. 

Körfez Ülkeleri ve Mısır’ın yönetici sınıfı, ABD-İsrail ile iyi ilişkiler kurmada kendileri için ayak bağı olarak gördükleri Filistin meselesinden artık kurtulmak istiyorlar ve İsrail ile dostluğu tercih eder hale geldiler.  Hatta, 2002 Arap Planından da vazgeçerek Filistin meselesini ABD-İsrail ekseninde çözmeyi daha rasyonel bulanlar var.

Ama bu projeye direnen Arap devletleri de var. Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri “Yüzyılın Anlaşması” planının ekonomi paketiyle ilgili olarak;

“Bazıları Lübnan makamlarının sessizliğini zehirli teklifi kabul şeklinde yorumlamasın diye şunu vurgulamak istiyoruz. Yatırımları için Lübnan’da verimli bir toprak bulamayacaklar. Bu yatırım, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız devlet kurma ve geri dönüş gibi Filistin halkının hakları ve Filistin davası aleyhinedir. Lübnan ve Lübnanlılar Filistin’i otuz gümüşe (ucuza) satmak isteyenlerin ortağı olmayacak.” sözleriyle Lübnan’ın duruşunu ortaya koymuştu.

Manama toplantısına katılan ve ABD-İsrail projesine destek veren Arap devletleri yöneticilerine halklar ciddi tepki gösterdi. Fas, Lübnan, Ürdün, Irak ve diğer Arap ülkelerinde protesto gösterileri yapıldı. Halkların öfkesine Lübnan İlerici Sosyalist Partisi lideri Velid Canbolat tercüman oldu.

Dürzi Lider Velid Canbolat

Sosyal medya hesabında yayınladığı mesajında şunları söylüyordu:

“Theodor Herzl, Yahudilerin yerleşimi için Osmanlı Padişahı Sultan Abdülhamid Han’dan Filistin’i satın almak istedi. Ancak Sultan Abdülhamid bunu reddetti. Bugün ise Theodor’un torunu, damat (ABD Başkanı Donald Trump’ın) Jared Kushner, Bahreyn’de, Filistin halkını Ürdün, Sina Yarımadası, Lübnan ve Suriye’ye yerleştirmek üzere Araplardan Filistin’i satın almak istiyor. Osmanlıların kabul etmediği teklifi, Araplar kabul edecek mi?”

Çalıştay’a Kimler katıldı

Çalıştay’ı düzenleyen ve katılan ABD yetkilileri arasında ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı ve Özel Danışmanı Jared Kushner, Ortadoğu özel ABD elçisi Jason Greenblatt, ABD’nin İsrail Büyükelçisi David Friedman, Kushner’in danışmanı Avi Berkowitz, Hazine Sekreteri Steven Mnuchin bulunuyordu.

IMF Başkanı Christine Lagarde, Dünya Bankası Başkanı David Malpass, BM Orta Doğu Barış Süreci Koordinatörü Yardımcısı Jamie McGoldrick ‘te kendi kurumları adına toplantıya katıldılar.

Kushner ekibi Manama çalıştayına Arap katılımını sağlamakta oldukça zorlandı. Filistin’in boykot çağrısı etkili oldu.  Ekibin çabalarıyla Çalıştaya ev sahipliği yapan Bahreyn’in yanı sıra Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) bakan düzeyinde katılırken diğer Körfez Arap ülkelerinin temsili alt düzeydeydi. Kuveyt toplantıyı tamamen boykot etti. Irak ve Lübnan toplantıya karşı çıkıp, katılmadılar. Umman Çalıştaya katılmayı reddederken Ramallah’ta bir elçilik açma kararını da açıkladı. Ürdün, Mısır ve Fas toplantıya katıldı, ancak Mısır ve Ürdün’ün katılımı bakan yardımcısı düzeyinde düşük profilli oldu. Arap devletlerinin, siyasi çözüm sağlanmadan yüksek düzeyde iş yapma konusundaki isteksizliği göze çarpıyordu.

İsrail ile Bahreyn arasında diplomatik bir ilişki olmadığı için İsrail’li resmi temsilciler Manama’ya davet edilmediler. Ancak toplantıya birçok İsrailli iş adamı, gazeteci, ABD ve Kanada’dan Yahudi dini şahsiyetler katıldı.

Sonuç

Yüzyılın Anlaşması’nın ilk organizasyonu olan Manama Çalıştayı kamuoyunda gereken ilgiyi görmedi. Filistin yönetiminin protesto ettiği ve katılmama çağrısı yaptığı toplantıya Müslüman ülkelerden Bahreyn, Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Fas, Cezayir bakan seviyesinde ya da daha alt düzeyde katıldılar. ABD baskısı ile katılan bu ülke temsilcilerinin, halklarının öfkesinden çekinen mahcup tavırlar içinde oldukları görüldü.

Jared Kushner’in Refah İçin Barış projesine 50 milyar dolarlık bir fon oluşturma teşebbüsü başarılı olmadı. 50 milyar dolarlık projenin finansmanı için gereken mali kaynakların ne kadarının karşılandığı açıklanmadı. 
Yüzyılın Anlaşması’nın ekonomik paketi açıklanırken siyasi ayağının sır olarak tutulması girişimi güvensiz hale getirdi ve zayıflattı.

Kushner’in Filistin yönetimine seslenişi aslında Çalıştayın başarısızlıkla sonuçlandığının ifadesiydi. Kushner konuşmasında, “Filistin yönetimi, bu konferansı boykot etmekle, halkına yardım konusunda başarısız olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Planımıza sıcak bakan İsrail ve diğerlerini (Arapları), kınayıp kötüleyerek halkın problemleri çözülemez. Oysa yapması gereken şu olmalıydı: Ekonomik pakette öngörülen finansal, sosyal ve yönetsel reformların gerçekleştirilmesine ortak olmak. Her şey bitmiş değil; kapı açık. İsterse katılabilir.” sözleri, Filistinlilerin boykot çağrıları karşısında ABD tarafından organize edilen Çalıştay’ın hedefine ulaşamadığını gösteriyor.

Yüzyılın Anlaşması’na en büyük tepkiyi koyması gereken ülke Türkiye’dir. Türkiye tüm İslâm ülkelerine liderlik edecek vaziyettedir. Müslüman halkların bu beklentilerine uygun kuvvetli bir tepki koyması ve birçok Arap devletinin ayak bağı olarak görmeye başladığı Filistinlilerin hâmisi, Kudüs’ün hâdimi olma misyonunu devam ettirmelidir.

ABD-İsrail ekseninin kotarmaya çalıştığı Yüzyılın Anlaşmasının, Filistinlilere ve Müslüman halkların tepkisine rağmen başarıya ulaşamayacağı, işbirlikçi Arap yöneticilerinin desteğinin işe yaramayacağı görülecek ve gösterişli şekilde dünya kamuoyu önüne sürülen anlaşmanın sessiz sedasız geri çekilerek unutturulması sürpriz olmayacaktır.

*Bu yazı 13 Temmuz 2019 tarihinde SDE:org sitesinde yayınlanmıştır.

Kategoriler: Yazılar