Okuma Süresi: 17 dakika

Erzurum Kongresi Kararları Yayınlanmadan Önce İngilizlere Verilmişti

Vilâyat-ı Şarkiye Müdafaaî Hukuk Cemiyeti Erzurum Şubesi ve Trabzon Muhafâzaî Hukuk Cemiyeti’nin ortaklaşa gerçekleştirmiş olduğu Erzurum Kongresi 23 Temmuz 1919’da Erzurum’da toplanmış ve çalışmalarını 7 Ağustos günü tamamladıktan sonra, 10 Temmuz’da, on maddelik bir beyanname ve yedi maddelik bir nizamname yayınlamıştır.

Bu kongre tamamlanmadan bir gün önce, 6 Ağustos’ta, İngiliz Komiseri Yarbay Rawlinson Mustafa Kemal Paşa ile üç buçuk saat süren bir görüşme yapmış, Paşa kendisine o gün kabul edilen “Milli Misak” hakkında bilgi verdikten sonra, ertesi gün son şeklini alacak olan beyannameyi kendisine telleyeceğine söz vermiştir. Beyanname metni kamuoyuna yayımlanmadan önce, 7 Ağustos’ta, Kazım Karabekir tarafından Rawlinson’a telgrafla ulaştırılmıştır.

Bu yazımızda, Erzurum Kongresi sırasında İngiliz Komiseri Yarbay Rawlinson’un Mustafa Kemal ve Kazım Karabekir Paşalar ile olan görüşmelerini, Erzurum Kongresi’ne İngiliz hükumetinin özel ilgisini ve İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği ilginç mesajını yazı konusu edeceğiz.

İngiliz Komiseri Yarbay Rawlinson Kimdir?

İngiliz aristokrasisinden bir aileye mensup olan Yarbay Rawlinson, General Sir Henry Rawlinson’un kardeşi olup İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un yeğeni ile evlidir. A. Rawlinson’un hatıraları, “Adventures ın the Near East (1918-1922)”[1] ismi altında, 1924 yılında Londra’da kitap olarak yayınlamıştır.

Rawlinson, Selanik Seferi Kuvvetleri istihbarat şubesine bağlı özel servis subayı olarak görevlendirilmiş, bu görev için Sir George Milne referans olmuştur. 15 Şubat 1919’da Londra’dan ayrılmış, İtalya üzerinden gemiyle Selanik’e, oradan da 1 Mart 1919’da İstanbul’a ulaşmıştır. Resmi görevi Kafkasya ve Doğu Anadolu’da Mütareke hükümlerinin uygulanmasını denetlemek ve Müttefik Yüksek Konseyi’nin barış şartlarına yönelik inceleme de bulunmak olarak belirlenmiştir. Ancak daha sonraki faaliyetleri çerçevesinde istihbârî bir görev yüklendiği de anlaşılmaktadır. Nitekim Rawlinson İstanbul’da fazla kalmayarak, İngiltere’nin Kafkasya’daki istihbarat sorumlusu General Beach’e katılmak üzere 5 Mart’ta ayrılmış ve Karadeniz yoluyla 10 Mart’ta Batum’a ulaşmıştır. Oradan Tiflis’e geçmiş, Beach ile görüşmüş, Mart ayı sonuna kadar Tiflis, Tebriz, Bakü, Kars bölgelerinde incelemelerde bulunduktan sonra 3 Nisan’da Batum üzerinden deniz yoluyla Trabzon’a, Gümüşhane yoluyla 22 Nisan 1919’da Erzurum’a gelmiştir.

Rawlinson 23 Nisan 1919’da vali ve karargâh geçici komutanı Albay Rüştü ile görüşmüş, itimatnâmesini göstererek, silah ve mühimmat depolarını, yoklama cetvelleri ve bordroları incelemiştir. 27 Nisan’da Kars’ta İngiliz Kuvvetleri Karargâh Komutanı Beach’e bir rapor sunarak tekrar Erzurum’a dönmüş, teftişini tamamlayıp, Osmanlı kuvvetlerinden toplanan silahların Ermenistan’a sevki görevini almıştır. Bu arada Mayıs ayı başlarında IX Ordu’nun yeniden düzenlenmesiyle oluşturulan XV. Kolordu’nun kumandanlığına; Erzurum’a tayin edilen Kazım Karabekir ile de görüşen İngiliz İtilaf Komiseri Rawlinson, 3 Haziran 1919’a kadar Kars ve Erzurum yöresinde incelemelerde bulunmuş ve Mütareke hükümlerinin uygulanmasını sağlamaya çalışmıştır.

Rawlinson bölgedeki incelemelerinin sonucunda, Türklerin geleceğinin bu coğrafyada belirleneceğini fark etmiştir. O’na göre; Türkler burada alacakları sonuçlara göre geleceklerini planlayacaklardır. İngiliz subayının fark ettiği başka bir husus da; teftiş konusunda her türlü kolaylığın gösterilmesine rağmen, silahsızlanma konusunda işlerin savsaklandığıdır. Bunu amirlerine bildirir.

Bu sıralarda Kazım Karabekir de Erzurum’a gelmiştir. Rawlinson’un sıkıntısı bölgedeki depoların denetlenmesinden değil, geçitlerin kapalı olması ve kar yüzünden doğu sınırındaki işlerin yürümemesi, nakliyatın yapılamamasıdır. Kazım Karabekir de toplayacağı silahlan sevk etmesinin imkânsızlığını vurgulayarak, Türk ahalinin buna müsaade etmeyeceği konusunda Rawlinson’u uyarmıştır. Aslında Rawlinson da, Türk ordusunun silahsızlandırılma uygulamasını “çok keyfi bir muamele” olarak gördüğünü ve bu işi sadece emirleri uygulamaya çalıştığını Karabekir’e ifade ederek vicdani rahatsızlığını açığa vurmuştur. Ancak aynı Rawlinson, bu süre içindeki deneyimlerinden hareketle; işlerin istediği hızla yürümediğini ve bunun sağlanması için bir miktar İngiliz askerinin yardımına gönderilmesi isteğini bir raporla üstlerinden istemiştir. 21 Haziran’da General Beach’i hudutta karşılamış ve birlikte Erzurum’a gelmişlerdir. General Beach, 3 Haziran’da Tiflis’e dönerken, Rawlinson’a yardım vaadinde bulunmuş, gerçekten de 2 istihbarat subayı, 2 tercüman, 8 at, 2 katır, 1 doktor, tıbbi malzeme, 2 asteğmen ve 20 erden mürekkep küçük bir kuvveti göndermiştir.

7 Temmuz’da Trabzon üzerinden Batum’a giden Rawlinson, Türk yetkililerin Mütareke şartları konusunda zorluk çıkardıkları şikayetinde bulunmuş ve Beach’den bu konuda talimat almıştır. Tekrar Erzurum’a döndüğünde ve Kazım Karabekir’in Ermeni saldırılarına müdahale etmesini istemesini üzerine, olayı yerinde incelemek üzere bazı girişimlerde bulunmuştur. Bu sırada Mustafa Kemal de Erzurum’a gelmiştir. [2]

Erzurum Kongresi Sırasında Rawlinson’un Faaliyetleri

Mazhar Müfit Kansu’nun anlatımına göre, Rawlinson önce Erzurum Kongresinin yapılmasını engellemeye teşebbüs etmiştir. Mustafa Kemal Paşa ile 9 Temmuz’da gerçekleşen ilk görüşmesi sinirli bir ortamda geçmiştir. Rawlinson ertesi günü (10 Temmuz) açılması kararlaştırılan Kongrenin toplanmamasını istemiş, İngiliz hükûmetinin bu kongrenin yapılmasına müsaade etmeyeceğini, kongreden vazgeçilmezse kuvvet kullanmak suretiyle toplantının dağıtılacağını bildirmiştir. M. Kemal Paşa Rawlinsona “Ne hükümetinizden, ne de sizden müsaade istemedik ki, böyle bir müsaadenin verilip verilemeyeceği söz konusu olsun.” diye cevap vermiştir. Müdahale edilmesi halinde, mecburî ve zarurî olarak kuvvetle karşı koyacaklarını kendisine söylemiştir. [3]

Rawlinson hatıralarında, Erzurum’da Başmüfettişlik görevini yürüten Mustafa Kemal’in İtilaf devletlerinin isteği doğrultusunda, Sultan tarafından İstanbul’a geri çağrıldığını, bunu reddeden Mustafa Kemal’in askeri rütbelerinin elinden alındığını, her ne kadar Enver Paşa’nın “hayat boyu düşmanı” olsa da, Jön Türk hareketine bağlı olarak faaliyette bulunduğundan bahsettikten sonra, “O zamanlar onu çok sık gördüm ve defalarca sohbet ettik, onun siyasi emellerinin, onların yürütülmesi sırasında karşılaştığı zorlukların ve o dönemlerde Temmuz ayında Erzurum’da gerçekleştirmeyi tasarladığı Kongre’nin amaçlarının farkındaydım” sözleriyle, 9 Temmuz’daki ilk görüşmeden sonra da Mustafa Kemal Paşa ile görüşmelerini sürdürdüğünden söz etmektedir. [4]

Bu görüşmelerden sonra, Kazım Karabekir’in kendisine tahsis ettiği bir dekovil treni ile Kars bölgesine giderek Ermeni zulmüne ilişkin iddiaları inceleyen, Ermeniler ve Kürtlerle temaslarda bulunan Rawlinson, bu sırada Türkler arasında Erzurum’da bir Konferans’ın toplanacağı konusunda yaygın söylentiler bulunduğunu, eski Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazı üzerine bir “Türkiye Cumhuriyeti” kurabilmek maksadıyla doğu illerinden toplanan Genç Türk Partisi temsilcilerinin bir araya geleceğini hatıratında anlatmaktadır.[5]

26 Temmuz’da Erzurum’a geri dönen Rawlinson, ertesi günü Kazım Karabekir ile görüşmüştür. Kazım Karabekir, 27 Temmuz’da Rawlinson’un kendisini ziyarete geldiğinde konuştukları mevzuları hatıratında şöyle özetlemektedir: “Ravlinson’la mülakatımızda silah meselesi, Bolşevikler hakkında malümat ve manda gibi üç esas vardı. Çıkan netice şu idi: Siz Bolşeviklere, Enver’e bel bağlayıp silah vermiyorsunuz. Halbuki İngiliz mandasına girmiş bulunuyorsunuz ve İngilizler İran’ı da ellerinde bulunduruyor. Bolşeviklere karşı Hindistan’dan Karadeniz’e kadar hudut çizilmiştir.” Bu görüşmede, Enver Paşa’nın Umum Âlem-i İslâm İhtilâl Teşkilâtı adı altında yürüttüğü faaliyetleri de gündeme gelir. Enver’e olan nefretini Rawlinson şöyle ifade etmiştir; “Türkistan’da (Merv), Afganistan’da (Kabil) şehirlerini işgal ettiler, oraları da Bolşevik yaptılar. Hindistan’da şimalde meşhur bir şehri de işgal ettiler, oraları da Bolşevik yaptılar. Enver’de (Timurhan Şuraya) gelmiş. Bugün Bolşevik cephesi Hindistan’dan (Olti) ye kadar demek. İran’da ahali kısmen Bolşevik oldu. Oralarda General Biç (Beache)uğraşıyor. Her tarafta teşvikât var. Bu Enver’i öldürmeli. Kâinatı karıştırıyor. Elime geçse ben öldürürüm.” [6]

Kazım Karabekir ile yaptığı görüşmenin ertesi günü Rawlinson Mustafa Kemal ile de bir görüşme yapar. Hatıralarında bu görüşmeyi şöyle anlatır: “Ertesi gün (28 Temmuz), yaklaşan Konferansla ilgili Mustafa Kemal ile çok uzun ve ilginç bir görüşme yaptım, alınacak herhangi bir resmi karar olması durumunda bunu bana da bildireceğini taahhüt etti. Bu aslında benim için yeterince tatmin edici bir görüşmeydi ve işlerin artık hız kazandığı sınırın öbür yakasına serbestçe geçebilmemi sağladı.” [7]

M.Kemal Paşa ile Görüştükten Sonra İngiliz Askerleri Türk Hudutları Dışına Çekilir

Rawlinson, 28 Temmuz’da Mustafa Kemal ile yaptığı ve “yeterince tatmin edici” olarak nitelediği görüşmeden sonra Türk hudutları içerisinde kalmaya gerek görmez ve hududun öbür tarafına geçmeye karar verir. Bu hususta talimat almak üzere başkomutanına şifreli bir mesaj gönderir. 5 Ağustos’ta başkomutanından aldığı şifreli bir mesajla, bütün askerlerini bir an önce ülkeden dışarı çıkarması ve olan biteni Kars’tan izlemesi emrini alır (Bu sırada Sarıkamış ve Kars Türk hudutları dahilinde değildir). Bu talimat, Rawlinson’un daha önce çekmiş olduğu mesajına verilen olumlu bir cevaptır. [8]

6 Ağustos’ta Rawlinson Kazım Karabekir’e veda ziyaretine gider. Görüşmede, “Artık Erzurum’da İngiliz kalmayacak. Emir aldım, Sarıkamış veya Kars’ta kalıp Karadeniz’den İran’a kadar hududu tarassut edeceğiz” diye, Erzurum’u terk etme sebebini açıklar. Parasız kalan Rawlinson’a, 9. Kolordu kasasından senet mukabili 1.200 lira borç verilir. [9]

Mustafa Kemal Paşa Kongre Kararlarını Rawlinson’a Gönderme Sözü Verir

Kazım Karabekir ile vedalaşan Rawlinson, daha sonra Mustafa Kemal Paşa ile ikamet etmekte olduğu evde son görüşmesini yapar. Görüşmenin bir kısmında Rauf Orbay’da bulunmuştur. Rawlinson’un anlatımına göre; tam üç buçuk saat süren bu önemli buluşmada Erzurum Kongresi hakkında konuşup, gelecekle ilgili tüm ihtimalleri tartıştıktan sonra Yeni Milliyetçi Parti’nin nihai isteklerini görüşürler. Mustafa Kemal o gün alınan “Misak-ı Milli” kararlarından (Erzurum Kongresi kararlarından) bahseder ve sözleşme son halini alınca, ertesi gün Rawlinson’a göndereceğine söz verir. Rawlinson hatıratında, “Daha sonra büyük bir nezaketle, geleceğin getireceği büyük gelişmelerin boyutlarını her ikimiz de idrak ederek birbirimizle vedalaştık.” ifadesiyle, ikisi arasında geçen bu görüşmenin önemini vurgulamıştır. [10] Ancak üç buçuk saat süren bu görüşme hakkında hatıralarında ayrıntılı bilgi vermekten kaçınmıştır.

Kazım Karabekir, önceden söz verdikleri gibi, Kongre beyannamesinin bir örneğini 7 Ağustos’ta, askerleri ile birlikte Erzurum’dan ayrılıp Sarıkamış’a çekilen Rawlinson’a gönderir. Karabekir bunu hatıratında şöyle anlatmaktadır: “Sarıkamış’taki Ravlinson’a Erzurum kongresi beyannamesinden göndermiştim. 9 Ağustos tarihli mektubu ile: Tiflis’e ve İstanbul’a göndereceğini, pek memnun olduğunu ve muvaffakiyetimi temenni ediyor. M.Kemal Paşa’ya da selam ve aynı temennideyim diyor. Vaziyeti lâzım gibi Londra’ya yazacağını ve tekrar Erzurum’a gelmek ihtimalini yazıyor.” [11]

Rawlinson 8 Ağustos’ta, Sarıkamış’ta bulunduğu sırada İstanbul’dan bir telgraf alır. Erzurum’daki gelişmeler hakkında rapor vermek üzere acilen İstanbul’a çağrılmaktadır. Ona göre bu talimat kendisinin Londra’ya gönderileceği anlamına gelmektedir. Hemen bir tren hazırlatarak yola çıkar. Ertesi gün vardığı Tiflis’te bulunan komutanı General Beach’e, tüm olaylar hakkında bilgi sahibi olması için hızlı bir rapor hazırlayıp verir, “Mustafa Kemal’in Misak-ı Milli”sinin de bir kopyasını çevirip rapora ekler. [12] Ertesi gün (9 Ağustos) İstanbul’a gitmek üzere yola koyulur.

Rawlinson İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı’na Kongre Hakkında Rapor Verir

14 Ağustos’ta İstanbul’a ulaşan Rawlinson Pera’daki Genel Karargâh’a rapor vermeye gider. Burada, İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı ile uzun ve çok ilginç bir görüşme yapar. Doğu vilayetlerindeki ve sınırdaki genel vaziyet hakkında kendisine detaylı bir rapor verdikten sonra Mustafa Kemal’den aldığı ve partisinin görüşlerinin temelini oluşturacağını belirttiği “Misak-ı Milli”yi komutanına sunar. Daha sonra memleketin başka taraflarında toplanacak olan kongrelerde de bu Misak’ın savunulacağı ve muhakkak surette kabul edileceği kanaatini arz eder.

Rawlinson hatıratında bu görüşme ile ilgili şu önemli ifadeleri yazar; “Elbette alınan kararlar hakkında Mustafa Kemal’in bana verdiği bilgilerin doğruluğuna emin olamazdım ve de yalnızca bu fikirlerin Erzurum’da tartışılıp görüşüldüğünü de kesin olarak bilemezdim. Vurgulayıp emin olabildiğim tek gerçek, ilk başta Konferans’ın Başkanı olarak Mustafa Kemal’in benim hükümetime iletmemi istediği ‘Sözleşme’ metniydi. Bu elbette çok önemliydi ve Komutan o an, benim en kısa zamanda yurda dönüp Savaş Bakanlığına ve muhtemelen Dış İşleri Bakanlığına da rapor vermem gerektiğine karar verdi.” [13]

Rawlinson Londra’ya hareket ettiği sırada, Erzurum Kongresi’ni müteakiben Sivas’ta bir kongre hazırlığı yapılması için Heyeti Temsiliye tarafından Sivas Valisi Reşit Paşa’ya gönderilen 21 Ağustos 1919 tarihli telgrafta Rawlinson’un Londra’ya gidişi hakkında aşağıdaki malumat verilmişti:

“Fakat milletin azim ve iradesi Allah’ın yardımıyla Kongre’nin yapılmasını kolaylaştırdığından Beyannamenin yayımlanması üzerine İtilaf devletleri, milletin bağımsızlığını ve varlığını kurtarmak meşru emeliyle toplandığını, hiçbir fikri tecavüz beslemediğini görerek İngilizler bile memnuniyet gösterdiler. Hatta bu konuda ayrıntılı bilgi vermek üzere Erzurum Temsilcisi Kaymakam (Yarbay) Rawlinson Londra’ya hareket etti ve yazdığı mektubunda aynen şunları söylemektedir. Daha sonra tekrar gelmem mümkündür. Bu halde daha mesut şartlar altında görüşmek hazzına ulaşacağım.

Dersaadet’ten aldığımız bilgide de, bütün İtilaf devletlerinin meşru ve mâkul olan bu milli cereyanı pek tabii gördükleri, bilhassa Amerikalıların milletin genel fikirlerini anlamaya son derece önem verdikleri, genel bir şekilde toplanacak olan Sivas Kongresi kararlarının beklendiği, hatta milletle doğrudan doğruya temas için Sivas’a İstanbul’daki heyetten iki Amerikalı siyasi memuru göndermeye karar verdikleri bildirilmektedir” [14]

Rawlinson Londra’da Lord Curzon’la Erzurum Kongresi Hakkında Görüşür

Erzurum’dan ayrıldıktan 24 gün sonra, 28 Ağustos’ta, Rawlinson Londra’ya ulaşır. Ertesi sabah Savaş Bakanlığına rapor vermeye gider ve orada İmparatorluk Genel Kurmay Başkanı Sir Henry Wilson ile uzun bir görüşme yapar. Görüşmede Genel Kurmay Başkanı’na Türk Milliyetçiliği Hareketinin tüm detaylarını ve 7 Ağustos’ta sonuçlanan Erzurum Kongre’sine kadarki gelişmeleri anlatarak, detaylarının kendisine bizzat Mustafa Kemal tarafından anlatıldığını iddia ettiği, Misak-ı Milli (Erzurum Kongre Beyannamesi)’nin bir kopyasını ona verir. Görüşmede, Türklerin mütareke şartları gereğince silah bırakmayı ve asker terhis etmeyi şiddetle reddettiklerini, İngiliz askerlerini Kafkasya’dan tamamen çekmek ve Batum limanını tamamen boşaltmak yönündeki hükumet kararının milliyetçileri cesaretlendireceğini söyleyerek, İngiliz askerlerinin Kafkasya’dan çekilmesine ilişkin hükumet planının ertelenmesine genelkurmay başkanını ikna eder.

Ertesi gün Lord Curzon’a Dış İşleri Bakanlığı’nda rapor verir. Bu mülakatta; o anki siyasi durum, Mustafa Kemal’in kişiliği, onun milli hareket içerisindeki gücü ve talepleri, Sultan’a ve onun İstanbul’daki Hükümeti’ne karşı bir devrimi örgütleme isteği, böyle bir devrimle ulaşmak istediği nihai amaç ve hedefleri ile, başarılı olması durumunda oluşabilecek durum hakkında görüşürler.[15]

Rawlinson Dışişleri Bakanlığı’ndan ayrılırken; raporları her ne kadar büyük bir ilgiyle dinlenmiş olsa da, verdiği bilgiler gelecekte kurulacak büyük “Müslüman Cumhuriyeti” hakkında yeni bilgiler ihtiva etse de, Yeni Türk Partisi hakkında sunduğu bilgilerin İngiliz Dışişleri yetkililerince yeterince güvenilir bulunmadığını, Yeni Türk Partisinin Sultan ve hükumetine karşı tutkulu bir devrim gerçekleştirmeleri konusunda yeterli güçleri ve kaynaklarının olmadığı kanaatine varıldığını, düşünecekti.

Rawlinson Londra’dan ayrılmadan önce Lord Curzon ile bir daha görüşür. Bu görüşmede bir kez daha, Mustafa Kemal’in amaç ve niyetleri hakkındaki görüşlerini ve bunların gerçekleşmesi için gerekli olan ihtimalleri anlatır. Bunun üzerine Lord Curzon, eğer mümkünse bir daha Mustafa Kemal’i görmesi, hangi şartlarda bir barışa razı olduklarını, Erzurum Kongre Beyannamesi’nde belirtilen şartlardan başka şartlarla bir barışı kabul etmeye hazır olup olmadıkları konusunda bilgi alması talimatını verir.[16]

Rawlinson’un yeni görevi, Türkiye’nin Mütareke şartlarına uymaları konusundaki resmi askeri görevinin yanı sıra, Mustafa Kemal’le gayri resmi ve devleti bağlamayan bir karakterde görüşmeler sağlamaktı. Yeni görevine başlamak üzere 20 Ekim’de Londra’dan ayrılır.

Rawlinson, M.Kemal ile Gayri Resmi Temas Kurmak Üzere Görevlendirilir

Rawlinson İstanbul’a varınca Genel Karargâh’a rapor verir. Daha sonra, eski komutanı ve Karadeniz Ordu Komutanı olan General Sir Goerge Milne’yle görüşerek görev talimatını alır. İstanbul’da kaldığı süre içerisinde İstanbul Genel Valisi olan General Sir Henry Wilson, Yüksek Temsilci Yardımcısı Amiral Webb ve Yüksek Temsilci Amiral Sir John de Robeck’le de görüşmeler yapar ve nihayet Kasım ayı sonunda İstanbul’dan ayrılır.

6 Aralık’ta Trabzon’a ulaşan Rawlinson ve ekibi, Erzurum’a gitmek üzere Bayburt istikametine doğru yola koyulurlar. Bayburt’a vardıklarında Rawlinson Hey’eti Tahkikiye Reisi Miralay Rüştü Bey’le görüşür. Ona geliş maksadını anlatır. Miralay Rüştü Bey, Rawlinson’un Bayburt’ta bulunuşu sırasında onunla yaptığı görüşmeleri, 22-23/12/1335 tarihli 2 şifre ile 15. Kolordu Kumandanlığı’na bildirir.

22/12/1335 tarihli ilk şifreye göre Rawlinson, İngilizlerin Türkiye’nin lehinde ve istiklâline dokunmayacak bir tarzda çabuk ve esaslı bir sulh yapmak istediklerini, fakat müzakere etmek için milletin âmaline, arzusuna tamamen müzahir (destek veren) kuvvetli bir hükûmet bulunmamasının bunu geciktirdiğini, bunun için intihâbâtın (mebus seçiminin) bir an evvel icrasını arzu ettiklerini, kendisinin de milliyetçi olduğunu ve harekâtı milliyeden (milli hareketten) memnun olduğunu, Türkiye lehinde çok çalıştığını, İngiltere hariciye nazırına üç dört saat bu babda maruzatta bulunduğunu, bizim menfaatimize ait daha bir çok söyleyecek sözleri varsa da, Mustafa Kemal ile görüşmemiş olduğundan bunları söyleyemeyeceğini Miralay Rüştü Bey’e anlatmıştır. [17]

Bayburt’tan ayrıldıktan sonra 26 Aralık gecesi Erzurum’a ulaşan Rawlinson, ertesi gün Kazım Karabekir’i Erzurum’da dairesinde ziyaret ederek iki saat görüşür. Rawlinson hatıratında, Kazım Karabekir Paşa’nın kendisini çok iyi karşıladığını, kendisinin yokluğunda bu bölgede gerçekleşen olayları anlattığını, kendisinin de Avrupa’daki son haberleri ona aktardığını yazar. İkili, Rusya ve Rusya’nın geleceği hakkında sohbet ederler. Kazım Paşa, sohbette Rusya ile uzun süreli bir dostluklarının olamayacağını, onlarla dostluk kurmaktansa İtilaf Devletleri ve özellikle de Britanya İmparatorluğu ile dostane ilişkiler kurmayı tercih edeceğini kendisine anlatır. [18]

Görüşmede Rawlinson Kazım Karabekir’e Lord Curzon’un İngiltere Hükumeti adına Mustafa Kemal’e gönderdiği mesajını iletir. Lord Curzon mesajında; Türkiye’de kuvvetli bir hükumet göremedikleri için bir barış anlaşmasının henüz yapılamadığını, halihazırdaki İstanbul hükumetinin bu güçte olmadığını, milletin itimadına mazhar olarak M. Kemâl Paşa’yı gördüklerini ve Sulh Konferansı’na Mustafa Kemal’in katılmasını lüzumlu gördüklerini bildirir. Bu arada, İtilaf devletlerinin Almanlarla 1 Ekim 1918’de yaptıkları mütareke, 28 Haziran’da imzalanan Versay Barış antlaşmasıyla, 9 ay içerisinde sonlandırılmıştı.

Curzon mesajında; İngiltere’de pek kuvvetli partilerin Türkiye’nin varlığının korunmasına ve bağımsızlığının sağlanmasına kuvvetle taraftar olduklarını, Asya’daki İngiliz sömürgelerinin huzurunun ancak bu bağımsızlığın sağlanmasıyla mümkün olacağına inandıklarını, İngiliz hükümetinin de bunu kabul ettiğini, diğer devletlerin Türkiye’yi taksim etmesi arzusuna İngiltere’nin müsaade etmeyeceğini, İngiliz kamuoyunun artık Yunanlılar aleyhine döndüğünü ve Yunanlıları İzmir’den çıkaracaklarını, Ermenilerin Anadolu topraklarında bir hükumet kurmalarının mümkün olmadığını belirtmiş ve İngiltere’nin Türkiye’nin varlığının korunmasına, bağımsızlığının teminine ve ekonomik gelişmesine çalışacağını taahhüt etmiştir.

Ancak Lord Curzon mesajında, birçok fedakârlığa katlandıktan sonra, Türkiye’nin yine bir gün İngiltere’nin düşmanları tarafına geçivermesinden endişe duyduklarını ifade ederek, bu endişe dolayısıyla İngiltere’nin Türkiye içerisinde hakiki İngiliz dostu olacak kişilerle anlaşmak istediğini, bunların da tabii Türk milletine nüfuzu olan şahıslar olması gerektiğini, sözüne sadık ve millet namına yapılacak iyiliğe mukabil vakti fırsatta İngiliz aleyhtarlığı yapmayacak kimselerden “teminat” almak istediklerini belirtmiştir.

Lord Curzon Rawlinson aracılığıyla, anlaşmayı umduğu Mustafa Kemal’in hilâfetle hükümdarlığı ayırma, cumhuriyete geçme ve merkezi hükümetin İstanbul’dan başka mahalle nakli hususundaki görüşlerini de merak etmektedir. Ona göre, Rumeli’den çekilen Türkiye artık bir Asya hükümeti olduğundan Anadolu’nun İstanbul’dan idaresi ve ilerletilmesi mümkün değildir. Payitahtın İstanbul’dan Anadolu’ya nakli gereklidir. Kazım Karabekir bu önemli mesajı bir telgrafla Mustafa Kemâl Paşa’ya bildirir. Rawlinson’la mülakatı hakkındaki şifreli telgrafnâme metni [19] no’lu dipnotta verilmiştir.

Mustafa Kemal Paşa, Kazım Karabekir’in 29 Aralık 1919 tarihli telgrafına 8 Ocak 1920 tarihli bir şifre ile cevap verir. Bu telgrafta, Rawlinson hükûmeti adına görüşme yapmaya selâhiyattar ise Ankara’ya gelmek üzere davet edilir. [20]

Ancak, hükumeti tarafından gayri resmi temaslarda bulunmak üzere görevlendirilen Rawlinson’un hükûmeti adına görüşme yapmaya selâhiyattar bulunmaması dolayısıyla, Mustafa Kemal ile beklenen görüşmesi gerçekleşmez.

Sonuç

16 Mart 1920’de İstanbul’un İtilaf devletleri tarafından resmi olarak işgal edilmesi ve bazı mebusların tutuklanmasına misilleme olarak Rawlinson ve maiyeti Erzurum’da tutuklanırlar. 1 Kasım 1921’de Malta’da mevkuf Türk esirleriyle İnebolu’da takas edilen Rawlinson memleketine geri gönderilir.

Lord Curzon’un Rawlinson aracılığıyla gönderdiği mesajında yer alan, Mondoros Mütarekesi’nden sonra İstanbul Hükumeti ile neden hemen bir barış anlaşması yapmadıklarına ilişkin değerlendirmeleri oldukça dikkat çekicidir. Curzon’a göre İngilizler milletin çoğunluğunun itimadını kazanmış, İngiliz düşmanlığı yapmamak üzere “teminat vermeyi” taahhüt edecek güçte bir hükumetle muhatap olmak istemektedirler. Zayıf hükumetlerin vereceği garantilerin değerinin olmadığını onlar çok iyi bilmektedirler. Bu taahhüdün verilmesi karşılığında İngilizler de, Yunanlıların Anadolu’dan çıkarılmasını, işgallerin sonlandırılmasını, Türkiye’nin toprak bütünlüğünün korunmasını hatta ekonomik kalkınmasını sağlamak üzere yardım etmeyi taahhüt etmişlerdir.

İngilizlerin barış anlaşması imzalamak istedikleri bu hükumetten üç küçük (!) beklentileri vardır: Hilafetin saltanattan ayrılması, cumhuriyetin ilanı ve artık bir Anadolu devleti olduğunu kabul edecek olan bu hükumetin merkezinin İstanbul dışına taşınması, yani İstanbul’un payitaht olmaktan çıkarılması.

Bu ilişkiler içerisinde dikkat çeken bir başka husus, Erzurum Kongresi’nin ardından Londra’ya giden Rawlinson’dan o sırada sevinçli haberler bekleyen Mustafa Kemal’in, onun dönüşünden itibaren ortaya koyduğu mesafeli tavırdır. Zira, Erzurum ve Sivas Kongresi kararlarında İtilaf devletleri düşman olarak telaffuz edilmemiş, husumet Ermeni ve Rumlara yöneltilmişti ve İngilizler başta olmak üzere İtilaf devletleri bu kararlardan duydukları memnuniyetleri açıklamışlardı. Ancak 4 Eylül Sivas Kongresi’nin ardından 16 Kasım-29 Kasım 1919 tarihlerinde Sivas’ta yapılan bir başka Kongre’de, işgal kuvvetlerine karşı Araplarla birlikte mücadele etmek üzere, Mustafa Kemal’in ifadesiyle “mukarreratı ahire” (son kararlar) alınmıştı.[21]

Dolayısıyla, mücadelenin hedefi ve stratejisi değişmiş, yurt dışındaki ittihatçılar ile temas kurulmuş, İngiliz emperyalizmine karşı mücadele etmek üzere kendi aralarında hem alan paylaşımı yapılmış hem de bu mücadelede Bolşevikler ile yardımlaşma ve ittifak kararı alınmıştı. Dolayısıyla, 1920 sonların kadar devam ettiği bilinen bu strateji dolayısıyla, İngilizlerin teklifleri boşta kalmıştı.

Ama zamanla süreç değişecek ve 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırılarak saltanat ile hilafet birbirinden ayrılacak, 13 Ekim 1923`te Ankara yeni devletin başkenti ilan edilip İstanbul hükumet merkezi olmaktan çıkarılacak, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilecek ve nihayet 3 Mart 1924’te Hilafet ilga edilecektir.

Yararlanılan Kaynaklar

ATATÜRK, Mustafa Kemal; Nutuk c.III, Vesikalar, TDT Enstitüsü, İstanbul 1961. DOĞANAY, Yrd. Doç. Dr. Rahmi; “İngiltere’nin Ankara ile İlişki Kurma Çabaları ve Rawlinson’un Rolü”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, S. 29-30, Mayıs- Kasım 2002, (75-86). KANSU, M. Müfit, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber I, Ankara 1966. KARABEKİR, Kazım; İstiklal Harbimiz, Türkiye Yayınevi, İstanbul 1960. RAWLİNSON, A.; Adventures ın the Near East (1918-1922), Andrew Melrose Ltd., London&New; York, 1924.

Dipnotlar

[1] Bu kitap, “Yakın Doğu Maceraları 1918-1922” adıyla Tarih Bilincinde Buluşanlar Deneği Yayınları tarafından basıma hazırlanmaktadır.

[2] Doğanay, R., “İngiltere’nin Ankara ile İlişki Kurma Çabaları ve Rawlinson’un Rolü”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, Mayıs- Kasım 2002, (58-61). Rahmi Doğanay’ın Yarbay Rawlinson ile alakalı olarak yazdığı diğer makaleler;

“Milli Mücadelede Türk-İngiliz Esir Değişimi” Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 10, S.1, Elazığ 2000, (69-78),

“Kurtuluş Savaşının Diplomatik Bir Cephesi-İnebolu (Mustafa Kemal-Harington Görüşmesi Meselesi” Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, (Mayıs 1998) Yıl 11, S. 21, Ankara 2000, (49-64),

“İngiliz İtilaf Komiseri Rawlinson’un Gözüyle Mütareke Döneminde Doğu Anadolu ve Kafkasya” Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, (Mayıs 1999), Yıl 12, S. 23, Ankara 2003, (371-390).

[3] Kansu, M. Müfit, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber I, Ankara 1966, s.47.

[4] Rawlinson, A., Adventures ın the Near East (1918-1922), Andrew Melrose Ltd., London&New; York, 1924, s.189.

[5] Rawlinson, A., a.g.e, s. 225-226.

[6] Karabekir, Kazım, İstiklal Harbimiz, Türkiye Yayınevi, İstanbul 1960 s. 92-95.

[7] Rawlinson, A., a.g.e, s. 227

[8] Rawlinson, A., a.g.e, s. 231.

[9] Karabekir, Kazım, a.g.e., s. 105-106

[10] Rawlinson, A., a.g.e, s. 231-232

[11] Karabekir, Kazım, a.g.e., s. 128-129

[12] Rawlinson, A., a.g.e, s. 233.

[13] Rawlinson, A., a.g.e, s. 233-234.

[14] Atatürk, Kemal, Nutuk c.III, Vesikalar, TDT Enstitüsü, İstanbul-1961, Vesika:43, s.934-935.

[15] Rawlinson, A., a.g.e, s.249-250.

[16] Rawlinson, A., a.g.e, s. 251-252.

[17] Karabekir, Kazım, a.g.e., s.409-410.

[18] Rawlinson, A., a.g.e, s. 282-286.

[19] Kazım Karabekir, a.g.e., s.414-417. “Zata mahsustur.

Erzurum: 29/12/1335

Ankara’da 30. Kolordu Kumandanlığına M. Kemâl Paşa Hazretlerine. Pek ziyade mahrem tutulması rica olunur.

1- Ravlinson geldi, görüştük. Zahirde 15. ve 13. Kolordularda mütareke şeraiti ifa edilmiş mi tahkikidir. Fakat asıl vazifesi gayri resmi surette ve haricin ve dâhilin hattâ hükümetimizin nazarı dikkatini celb etmeksizin bendenizle görüştükten sonra zatı samilerile görüşmektir. Lord Gürzon demiş ki Türkiye’de şimdiye kadar kuvvetli bir hükümet göremediğimizden sulh gayri mümkün oldu. Hükümeti hazıra da dahi bir kuvvet görmüyoruz. Milletin itimadına mazhar olan M. Kemâl Paşa’nın da Sulh Konferansında bulunmasını veya sulh mukarreratına mutabık kalmasını lüzumlu görüyoruz. İşbu hususun zatı samilerine yazılmasını rica ettiler ve ayrıca da görüşerek sulh hakkında ne düşündüklerini anlayacaklar ve belki ufak tefek münakaşada bulunacaklar.

Bendeniz cevaben dedim ki Millet Sivas Umumî Kongresinde kararını neşretti. M. Kemâl Paşa Hazretleri bunu tadil edemezler ve bundan fazla, eksik bir şey dâhi söyleyemezler zannındayım. Sulh mukarreratını imzaya gelince bunu ancak milletin itimadına mazhar olan bir hükümetle bu hükümetin tâyin edeceği hey’et yapar ve bunun haricinde kalacak herhangi bir zatın imzası milletçe haizi ehemmiyet olmaz. Binaenaleyh Meclisi Meb’usan’ın içtimaına bir şey kalmamıştır. Milleti ve buna istinad eden hükümeti yakın zamanda karşınızda bulacaksınız.

Ravlinson dedi ki: Bugün İngiltere’de pek kuvvetli partiler Türkiye’nin mevcudiyet ve istiklâline pek ziyade taraftardırlar. Asya müstemlekâtımızın huzuru ancak bu suretle mümkün olacağını İngiliz hükümeti de kabul etmiştir. Diğer devletlerin Türkiye’yi taksim etmesi arzusuna rağmen bu olmayacaktır. İngiltere Türkiye’nin mevcudiyet ve istiklâlini temin ve iktisaden inkişafına çalışacaktır. Yalınız endişe edilen nokta birçok fedakârlık ihtiyarından sonra Türkiye’nin yine bir gün İngiltere’nin düşmanları tarafına geçivermesidir. İşte bu endişe dolayısile İngiltere Türkiye dâhilinde hakiki İngiliz dostu olacak simalarla anlaşmak istiyor. Bunların da tabii Türk milletine nüfuzu olan zevat olması lâzımdır. Yoksa şimdiye kadar gördüğümüz hükümet erkânı gibi İstanbul’dan hariç mahallerle alâka ve kudreti olmayan insanlar değil. Ben dedim ki: Türkiye’yi kazanırsanız bizim bir kaç zabit ve ulemamızdan mürekkep bir hey’et sizin yüz bin kişinizin söz dinletemediği yerlerde sükûnet yapar. Tabiî aksi de aynı kuvvetle. Endişenize gelince iyi biliniz ki evvelâ Alman dostluğu mahdut olan ve elyevm mevcut olmayan şahsiyetlerin tesiri idi. Bugün milletimizin müdrik gayri müdrik her ferdi İngiliz dostluğu taraftarıdır.

Ravlinson dedi ki: Biz de bunu anladık. Şimdi sizden hususi fikrinizi soracağım. Meselâ Cumhuriyet mi iyidir yoksa padişahlık mı? Meselâ ben cumhuriyet taraftarıyım. Krallık, İmparatorluk modası geçti. Birçok debdebe ve masraf yerine millet kendi işini kendi görür.

Cevaben dedim ki: Bunu Avrupa milletleri için soruyorsanız zaten cumhuriyet olmayan pek az millet kaldı. Bizim için soruyorsanız bizde Cumhuriyet olamaz, çünkü ananevi padişahlığa karşı hürmet ve muhabbet çoktur. Saniyen biz henüz on senelik bir meşrutiyet idareye malikiz. Binaenaleyh Avrupalılar gibi pek ileri düşünemeyiz.

Cevaben dedi ki: Peki tahtı nasıl düşünüyorsunuz? İstanbul’un bir Türk şehri olduğu esası kabul edilmiştir. Fakat Çanakkale İtilaf tarafından işgal olunacak ihtimal İstanbul etrafında da İtilaf askeri bulunur. Böyle bir yerde hükümet nasıl olur. Bin türlü siyasi entrika ve tazyik olur. Saniyen Türkiye bir Asya hükümeti demektir. Evvelce Rumeli de Anadolu kadar yerleriniz varken İstanbul muvafıktı. Fakat şimdi memleketinizin bir köşesi kalacaktır. Anadolu’nun idaresi ve terakkiye sevki İstanbul’dan gayri mümkündür. Tabii siz asker olduğunuzdan amelî düşünürsünüz. Diplomatlar türlü türlü düşüncelerle karar verirler. Siz ameli ne düşünüyorsunuz?

Dedim kî: Ben bunu hiç düşünmemiştim. Şimdi böyle bir suale ilk defa maruz kaldığımdan mütehayyir kaldım. Maahaza mes’ele de pek basit değildir. Ve şahsî düşüncen de mes’elenin azameti karşısında hiç kalır. Yalınız Anadolu’nun idaresi noktasından galiba en kolay yer İstanbul’dur. Çünkü bugün şümendöferlerimiz olmadığından İstanbul bize en merkezi bir yer geliyor. Meselâ Erzurum’dan İstanbul’a gitmek, Sivas’a gitmekten kolaydır.

Dedi ki: Bu doğru fakat siyasi noktai nazardan meselâ Bursa’da olacak bir hükümet her şeyden serbesttir.

Ben dedim ki: İstanbul’da hükümetimizi serbest bulundurmayacak olanlar Bursa’yı da uzak görmezler. Esasen bizim an’anevi ve yegâne yerimizdir. Kolayca oradan hükümetin çıkıvermesi lafzen kolay gelirse de gayri mümkün bir iştir.

O dedi ki: Demek padişah yine hükümete karışacak meselâ hâlife olarak siyasete karışmasın ve nerede oturursa otursun, tarzını düşünmüyorsunuz. Yani hükümet sabıkı gibi kalacak

Ben dedim ki: Bu bizim kanunî esasimizdir. Bunun tadili bir sebep tahtında ancak millete raci olur. Bu mülakatta bu bahsi kapatmak için ben bu gibi şeyleri şimdiye kadar hiç düşünmemiştim, dedim. Bundan sonra bahis Avrupa ve Amerika devletlerine intikal etti. Fransızların Suriye’ye ve Adana’ya ancak on iki bin müstemleke askeri getirebildikleri, bir tek Fransız göndermediklerini, İtalyanların Yunanlılarla anlaştığını fakat İtalya dahili berbad olduğunu ve bolşevik cereyanlarla sarsıldığını, parası bittiğini, Almanlara ajanlık yapmaya başladığını, Anadolu’ya silâh sattığını, Yunanlıların her tarafta Venizelos’un Türkler aleyhinde yapmadık bırakmadığını fakat artık Yunanlıların nazardan düştüğünü, Amerikanın vahim karışıklıklar geçirmekte olduğunu ve Vilson’un kendi mütalâatı olarak meydana attığı Cemiyeti Akvam ve milliyet prensiplerini Amerika bile kabul etmediğini, Ruslara gelince biz artık Denikîn’e dedik kî: Biz işe karışmıyoruz. Gidin Bolşeviklerle anlaşın. Rusların on seneden evvel kendilerini toplamları gayri mümkündür. Birçok ufak hükümetler teşekkül edecek fakat neticede yine birleşecekler zannediyoruz, dedi. Şu halde Kafkas hükümetleri ne olacak diye sordum.

Dedi kî: Bir Batum’u Denikin’e bırakmak fikrindeyiz. Fakat kuvvetli olur da tutabilirse. Elyevm orada bir livamız var. Ayrılamıyoruz çünkü muhtelif akvam Batum için birbirine girecekler.

Ben dedim ki: Ya İzmir, Antalya, Adana ne olacak? Ermeni hükümeti teşekkül edebilecek mi? Hususile Rusların Kafkasva’ya gelmesi düşünüldüğüne nazaran.

O dedi kî: En mühim mesele İzmir’dir. Antalya ve Adana bunun yanında hiçtir. Ve İzmir’in tahliyesiyle oraları da kat’iyyen ve suhuletle tahliye olunur. İzmir için ısrar edenler çoksa da Yunanlıların ne parası ne adamı var. Biz de bütün kuvvetlerimizi artık çektik. Maahaza İngiltere efkârı Yunanlıların aleyhine dönmüştür. Nasıl olsa İzmir’den çıkartılacaklardır. Ermenilere gelince, değil sizin tarafa geçmek, daha öbür tarafta bile tutunamıyorlar. Ben bizzat gördüğümü hükümetime anlattım, Ermenilerin esasen bir hükümet teşkil etmeleri müşkil. Aras nehrinin cenubuna ise kat’iyyen hâkim olamadılar. Ben hududun dağlardan değil Aras nehrinden geçmesini teklif ettim ve zannediyorum ki böyle de olacak. Bilmem gaybubetim müddetince bu herifler ne yaptı?

Ben dedim ki: Her gün hırsızlık ve haydutluk. Binlerce muhacir geldi. O dedi ki, daha iyisi bu sulh olunca İslâmları dâhile alınız hıristiyanları da def edin gitsinler Gümüşhane Rum metrepolidi yaka silkerek Türklerden şikâyete geldi. Ben burası Türkiye’dir, defolun Yunanistan’a dedim. Selâmetiniz için başka da çare yoktur.

Ben sordum ki: Batum’da Rumlar Pontus komitesi faaliyete getirmişler. Acaba Batum’u mu Pontus yapacaklar. Dedi ki: Sureti kat’iyede söylerim ki Pontus filân yoktur. Rumların ne şarlatan millet olduklarını bilirsiniz. Bizim Başvekil büyük zenginlerden birile mülakatta Türkiye’deki zaif hükümetin nihayet bulmasını görmek isteriz dediğini sizin bazı gazeteler suitefehhümle zayıf Türkiye’nin nihayet bulması gibi yazdılar. Kat’iyyen böyle olmadığının tashihini de başvekil hasseten söylemiştir Herhalde emin olunuz İngilizler size iktisaden büyük yararlıklar yapacaklar. Meselâ Afrikaı cenubideki maden, şirketimiz kî en büyük bir sermayeye maliktir benimle bir de mühendis gönderdi ki Gümüşhane’de ve Erzurum havalisinde maden taharriyatında bulunsun. Elyevm Gümüşhane’de bıraktım. Tetkikat yapıyor. İlk iş şümendöferlere de başlayacağa. Tabiî bidayette külliyetli para dökeceğiz ve memleketinize de servet getireceğiz. Fakat endişemizi de söyledim. Kuvvetli şahsiyetlerle anlaşmak istiyoruz. Bunun için bir kerre rica ettiğim noktayı Kemâl Paşaya yazınız. Bir de İstanbul’da iken işittim ki Müdafaaî Hukuk’a muhalif kuvvetler varmış, siz biliyor musunuz?

Ben dedim kî: Muhalif kuvvet yoktur. Fakat Rum veya Ermeni tohumu birkaç kişi ve birkaç gazetenin külliyetli para mukabili yaygarası vardır ki tabiî zikre değmez.

O dedi ki: Ben de geçtiğim yerlerde millî kuvveti esaslı ve kuvvetli görüyorum. Herhalde Türkler için bizzat çok çalıştığımı kemâli iftiharla size bir daha söylerim. Giderken de böyle yapacağımı mektupta size yazmıştım. Ben dedim ki: Ulüvvü cenabınızı biliyorum, teşekkür ederim.

Mülakat bu kadar.

2- Bendenizin anladığım Kuvvayi Milliye’nin vahdet ve kuvvetini ve buna muhaliflerin derecei ehemmiyetini tetkik etmekle beraber akdedilecek sulhte İngilizlerin hayırhahlığını göstererek iktisadi inkişafı ellerine almak için şimdiden zemin hazırlamak ve efradı millet arasında umumun hürmetini kazanmış, nafizülkelâm, sözüne sadık ve millet namına yapılacak iyiliğe mukabil vakti fırsatta İngiliz aleyhtarlığı yapmayacak kimselerden teminat almak. Kendileri iş’arı ahire kadar Erzurum’da beklemek emrini almışlardır. Cevabı âlilerine intizar edeceklerdir.

3- Hilâfetle hükümdarlığın ayrılmayacağını ve cumhuriyet idarenin bizde teessüs edemeyeceğini ve merkezi hükümetin İstanbul’dan başka mahalle nakil edilemeyeceği ve bunların aksinin milletimizce kabili hazıra olamayacağı diğer mülakatlarımda dahi kendilerine iyice anlatacağımı arz eyler takdimi ihtiramât eylerim, Kâzım Karabekîr” [20] Karabekir, Kazım, a.g.e., s.417-418

Ankara: 8/1/1336

“I5. Kolordu Kumandanı

Kâzım Paşa Hazretlerine

C. I/Kânunusani/1336: Ravlinson ile mülakatı müş’îr şifreleri mütalâa edildi.

Mumaileyhin İstanbul hakkındaki mütalâatı Loit Corc’un teklifâtı ile tamamen tetabuk etmektedir. Tarafı âlilerinden ita buyurulan cevaplar esasatı milliyemizin ruhunu ihtiva etmekle sezavar-ı teşekkürdür. Ravlinson hükümeti metbuası tarafından Hey’eti Temsiliye ile temas ederek görüşmeye dair talimat alarak sahibi selâhiyet bir vaziyette bulunuyorsa bir an evvel Ankara’ya gelmesi mucibi faide görülmektedir. Tabiî bizle yapacağı mülakat da Sivas Kongresi hututu umumiyesi dâhiline münhasır kalacaktır. Sahibi selâhiyet olmadığı takdirde buraya kadar gelmesine lüzum yoktur. Buna nazaran kendisinden keyfiyetin açıkça istizahı ile iş’arını istirham eyleriz. Hey’eti Temsiliye Namına Mustafa Kemal 20. Kolordu Kumandan Vekili Mahmut” [21] Hey’eti Temsiliye namına Mustafa Kemal’in Kazım Karabekir’e gönderdiği 23/2/1336 tarihli şifre. Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, s.479-480.

*Bu yazı 10 Ekim 2012 tarihinde Haber10 sitesinde yayınlanmıştır.

 

Kategoriler: Yazılar