Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, 18 Temmuz 2012 tarihinde New Statesman’da yayımlanan makalesinde kendi yönetimindeki Amerikan dış politikasını değerlendirmiş, yeni dönem Amerikan dış politikası ve istikameti hakkında ipuçları vermişti(*). Obama’nın ikinci dönem seçilmesi vesilesiyle, Amerikan dış politikasının hedeflerini ve yönelimlerini değerlendirmek bakımından, bu makaleyi hatırlamakta fayda vardır.
Clinton, “akıllı güç” olarak tanımladığı Obama dönemi Amerikan dış politikasına geçilmesini, Çin, Hindistan, Brezilya gibi yeni aktörler olarak ortaya çıkan ülkelerin, Amerika, İngiltere ve diğer müttefikler tarafından inşa edilen ve savunulan küresel düzeni sorgulamaya başlamalarına dayandırıyor. Ve değişen dünyanın ihtiyaçları dolayısıyla, kadim ittifak sisteminin hükmünü yitirdiğini, değişen dünyanın ihtiyaçları için, Amerika’nın küresel liderliğine uyumun taahhüd edildiği yeni bir ittifaklar sisteminin kurulmasının kaçınılmaz olduğunu savunuyor.
Clinton yazısında, Doğu Asya ve Avrupa’daki kadim müttefiklerinin ABD küresel liderliğinin temel taşını oluşturduğunu, on yıllardır küresel düzeni şekillendirmek, onun temel prensiplerini korumak ve bu düzenin bağlı olduğu ittifak sisteminin gücünü devam ettirmek için birlikte çalıştıklarını belirttikten sonra, “İngiltere ve diğer müttefikler bizim zorda kaldığımızda sığınacağımız ilk yer” diye bu kadim ittifakın kendileri bakımından önemini ve değerini teslim ediyor.
Ancak makalesinde, dünyanın değiştiğini ve yeni küresel problemler ve aktörlerin ortaya çıktığının farkına vardıklarını, Obama yönetiminin sadece kadim müttefiklik ilişkileri ile dünyanın yönetilmesi ve Amerikan küresel liderliğinin sürdürülmesinin mümkün olmadığını gördüğünü ifade ediyor. Finansal kriz, büyüyen gelir eşitsizliği, iklim değişikliği, nükleer yaygınlaşma, uluslararası terörizm gibi sınırları aşan ve ABD’nin tek taraflı dayatmalarıyla çözemeyeceği yeni zorluklar ortaya çıkmıştır. Bunu yanı sıra, uluslararası manzaraya yeniden şekil vermeye aday yeni aktörler de politik sahnede zuhur etmeye başlamıştır. Politik ve teknolojik gelişmelerin milyonlarca insanı etkilemeye müsait zemin yaratması, yeni oyuncular, devlet olmayan şirketler ve karteller gibi ekonomik aktörler bunlar arasındadır. Bu karmaşa ve zorluklar, Amerika’yı kadim müttefikleri dışında yeni ittifaklar kurmaya yöneltmiştir. Yenidünya, tek taraflı çözümler yerine ortak eylemler için koalisyonlar oluşturmayı elzem hale getirmiştir.
Clinton’a göre; tüm bu değişikliklere rağmen hala iki şey sabit kalmıştır:
İlki, dünya her zamankinden daha fazla birbirine bağlı ve bağımlı hale geldikçe, küresel barışı ve düzeni sağlamak için, adil, şeffaf ve daimi bir uluslararası düzenin gerektiği.
İkincisi ise, Amerikan ekonomisinin istikrarına bağlı ve on yıllardır onaylanan, küresel barışın ve düzenin teminatı olan Amerika’nın askeri ve diplomatik liderliği.
2012’nin Amerika’sı gücünü devam ettirmek için; küresel anlaşmazlıkları önlemek, küresel düzeni kurmak, uluslararası sistemi düzenlemek için yeni güçlerle ve müttefiklerle çalışmak mecburiyetindedir.
Yeni ortaya çıkan bölgesel ve küresel merkezler sadece Hindistan ve Çin değil ayrıca Türkiye, Meksika, Brezilya, Endonezya ve Güney Afrika gibi ülkeler ve tabi Rusya, ABD’yi yeni ittifaklar yapmaya zorlamaktadır. Clinton’a göre, Amerika’nın önümüzdeki yıllarda bu yeni oyuncularla birlikte çalışma isteği, onları küreselleşme ile birlikte gelen sorumluluklarını kabul etmeye cesaretlendirmekte ve onların uluslararası düzene tamamen entegre olmasını garantilemektedir.
Yeni dönemde Amerika, Kazan – Kaybet politikasından vazgeçmek zorundadır. Bunun yerine, diplomatik mekanizmaları öne çıkararak, güven inşa etmeyi, yeni aktörlerle birlikte çalışabilecek yeni alanlar bulmak suretiyle, farklılıkları yönetmeyi tercih eden politika arayışlarına yönelmelidir. Clinton bu yeni politikanın örnekleri olarak, Mayıs ayında Pekin’de Çin ile yapılan Stratejik ve Ekonomik diyaloğu, Haziran ayında Washington’da yapılan Amerika – Hindistan Stratejik Diyaloğunu örnek vermektedir.
Hilary Clinton makalesinde, yeni dönem ABD dış politikasının amaçlarını şöyle sıralamıştır:
· Güçlü bir uluslararası düzende ikili ilişkileri genişletmeyi zihinlere yerleştirme, · Ortak eylemlerde seferber olabilecek, anlaşmazlıkları barışçı yollarla çözebilecek, iyi hazırlanmış etkin, bölgesel ve küresel kurumları güçlendirme, · Toplumlar, piyasalar ve uluslararasındaki ilişkileri yönetmeye yardımcı olan normlar ile kurallar arasında konsensüsü inşa etme, · Güven oluşturan ve istikrar sağlayan güvenlik düzenlemelerini oluşturma.
Tüm bunların olabilmesi için Amerika, günümüz dünyasının dinamiklerini daha iyi yansıtmak ve küresel mimariyi yenilemek için yeni oluşan güçlerle birlikte çalışmak zorundadır.
Clinton, daha erken zamanlarda ortaya çıkmış olan bazı uluslararası kuralların ve kurumların yeniden şekillendirilmesi ve üzerinde düşünülmesi gerektiğinin bilincinde olduklarını, ancak uluslararası düzenin savunulması ve desteklenmesi gereken evrensel prensiplerinin de bulunduğunu söylüyor. Bunlar; temel özgürlükler ve evrensel insan hakları, açık, özgür, şeffaf ve adil ekonomik sistem, anlaşmazlıkların barışçı yollarla çözümlenmesi ve devletlerin toprak bütünlüğüne saygı. Bu prensiplere dayanan uluslararası sistemin sağlamış olduğu güvenlikten dolayı piyasaların şeffaflaştığına ve güven tazelediğine inanan Clinton, bu prensiplerin Çin ve Hindistan gibi yeni güçlerin ortaya çıkmasını teşvik ettiğini ve onlara yardımcı olduğunu iddia etmiştir.
Yeni Amerikan dış politikası, iki taraflı karmaşık problemleri bire bir çözmeyi, karışıklıkların ve hatta cepheleşmelerin de çaresi olarak görmektedir. Bu politikanın hayata geçirildiği Doğu Asya Zirvesi’ni Clinton bu bakımdan çok önemsemektedir. Yakın zamanda yeniden tırmanan Güney Çin Denizi’ndeki gerginliğin, çok taraflı yaklaşımların peşinden koşmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdiğine inanmaktadır. Ancak, Amerika’nın cesurca, direkt ve tek başına hareket etmesi gereken zamanlar olmaya devam edecektir. Örneğin, Usame Bin Ladin’in takibi. Bu tür durumlar nadir olacak ve bu tür çözümlere son çare olarak başvuracaktır.
Yeni dönem ABD dış politikasında bölgesel kurumlar önemli bir yer tutmaktadır. Obama döneminde, Arap Birliği, Afrika Birliği ve Doğu Asya Zirvesi gibi bölgesel kurumlar, ABD’nin de desteğiyle bölgesel aktör düzeyine gelmiştir. Bu bölgesel kurumlar, bölgesel güvenliği ve istikrarı sağlamak için ulusların bir araya gelmesine imkân sağlamaktadır. Dolayısıyla ABD’nin çok taraflı çözüm diplomasisi için elverişli araçlardır.
Geleneksel devlet yönetimindeki iktidar ilişkisinin ötesine geçebilmek ve direk olarak dünyadaki insanlar ile birlikte çalışmak için yeni yollar aranması da ABD dış politikasının önemli başka bir hedefi olarak görülmüştür. Zira, yeni bağlantı teknolojiler ile güçlenmiş gençler – kendi içlerinde stratejik bir güç olmuştur- ve bu durum çağımızın belirleyici özelliği haline gelmektedir. Bu iletişim gücüyle tüm yöneticiler, hatta otoriter rejimler bile, vatandaşlarının isteklerini ve ihtiyaçlarını görmezlikten gelemeyeceklerini öğrenmektedirler. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da şahit olunan bu durum, bölgesel ve küresel istikrar için derin sonuçlar ihtiva etmektedir. Bu sebeple, Twitter ve SMS gibi teknolojileri kullanan herkesle içten muhabbetler yapabilmek, bu vasıtayla demokratik dönüşümlerim olduğu yerleri desteklemek ve evrensel insan haklarını her yerde savunmak için kapsamlı bir gündem sürdürmek ABD dış politikasının hedeflerinden sayılmıştır.
Hillary Clinton’ın bir başka dış politika aracı olarak azınlık unsurları ve kadınları öne çıkardığı görülmektedir. Makalesinde, yaptığı geziler dolayısıyla, yurt dışında insan onuru için direnmeyle, ülkedeki ulusal güvenliği garanti altına alma arasındaki bağlantıyı fark ettiğini, en çok istikrarsızlık ve çatışma görülen birçok yerde sivil toplumun azaltıldığını, azınlıkların zulme uğradığını, genç insanların dışlandığını ve kadınların suiistimal edilip haklarının inkâr edildiğinin görüldüğünü, bunun tesadüf olmadığını, bu tür suiistimallerin sadece istikrarsızlığın belirtileri değil, aslında istikrarsızlığa sürükleyen şeyler olduğunu yazmıştır. Bu yüzden, ülkelerinin siyasi ve ekonomik yaşantısında tarihsel olarak söz sahibi olamayanların tamamen katılmalarına yardımcı olmanın ABD çıkarlarına uygun olduğunu belirten Clinton, bilhassa, dünyadaki güçlü kadınlar ve kızların, istikrarlı büyüme, demokrasi ve barış tesis etme gibi uzun dönemli imkânları elde etmek için hayati öneme sahip olduklarını vurgulamış, anlaşmazlıkların çözülmesinde kadınların rolünü ve katılımını arttırmayı hedef olarak seçtiklerini yazmıştır.
Hillary Clinton yeni dönem dış politikasını ve gerekçesini şu cümlelerle ifade etmiştir; “Uluslararası manzaranın şekil değiştirmesi ile ilgili talepler ve yeni güçlerin yükseldiğini gösteren tüm bu stratejiler, günümüzün karmaşık dünyasında problemleri çözmek ve yön vermek için ne yapılması gerektiği ile ilgili olarak önemli dersler yansıtıyor ve güçlü olmak için yeteri kadar etkili olunmadığını gösteriyor. Büyük güçlerin anlayışlı ve ikna edici de olması gerekiyor. Liderliğimizi test etmemiz, yeteneklerimizle farklı insanların ve ulusların ortak problemlerini beraberce çözmek ve paylaşılan değerleri ve istekleri arttırmak ile olacaktır. Bunu yapmak için, yabancı politikayla ilgili görüşlerimizi genişletmemiz, her mülkü ve işbirlikçiyi entegre etmemiz ve yapmış olduğumuz işin seyrini değiştirmemiz gerekiyor. Ben bunu akıllı güç olarak tanımlıyorum.”
(*)Bkz. “Hillary Clinton Amerikan dış politikasını yazdı” http://www.timeturk.com/tr/2012/11/07/hillary-clinton-amerikan-dis-politikasini-yazdi.html
*Bu yazı 8 Kasım 2012 tarihinde Haber10 sitesinde yayınlanmıştır