Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Ercüment Tatlıoğlu, Warships IFR dergisine verdiği röportajda, “uzun vadeli denizaltı caydırıcılık kabiliyetimiz ve küresel etkiye sahip orta ölçekli bir güç olma vizyonumuz için gerekli olan nükleer enerjili denizaltıların inşasına doğru önemli bir adım atacağız.” açıklaması yaptı ve “Tasarım ve inşa süreci tamamen kendi kontrolümüzde olan, dışa bağımlılıktan uzak, tüm operasyonel ihtiyaçlarımızı karşılayan bir denizaltı inşa etmek 139 yıldır milli arzumuzdur.” dedi.
Türk Deniz Kuvvetleri’nin, halihazırda inşa edilen Reis Sınıfı denizaltılarla başlayan süreci, MİLDEN(Milli Denizaltı) projesi ile yeni bir aşamaya taşıdığını belirten Tatlıoğlu, “Reis Sınıfı denizaltılardan sonra gelecek nesiller için denizaltı üssünü koruyor ve geliştiriyoruz.” ifadesini kullandı.
Deniz Kuvvetleri Komutanının küresel etkiye sahip bir güç olma vizyonu çerçevesinde ilan ettiği proje, Türkiye’nin ”küresel güç olma” hedefi için önemli bir adımdır.
MİLGEM(Milli Gemi Projesi) projesiyle Türkiye, modern gemi inşa mühendisliği, kompozit malzeme, tahrik sistemleri, komuta-kontrol sistemleri konusunda gelişmiş bir ekosistem inşa etmiştir. MİLDEN projesi kapsamında Nükleer Denizaltı üretimine geçme kararı ile de, su yüzeyindeki üstünlüğünün yanı sıra sualtı üstünlüğü sağlamaya da yönelmiştir. Türkiye ürettiği hava-bağımsız tahrikli (AIP) sistemlere sahip sessiz derin görev tecrübesi bulunan Reis sınıfı denizaltılarla bugüne hazırlanmıştır.
MİLGEM projesi ile sahil güvenliği ve kıyıdan 200-300 mil menzilli etkinlik sağlanması hedeflenirken Nükleer Denizaltılara sahip olacak Türkiye, kıyılarının güvenliğini sağlamanın yanı sıra, sessizce binlerce mil ötede görev yapabilme kabiliyeti kazanarak Karadeniz, Doğu Akdeniz, Kızıldeniz ve Basra Körfezi gibi yüksek çıkarlarının bulunduğu bölgelerde etkili olma, okyanuslarda söz sahibi olma stratejisine geçmektedir.
Türkiye’nin nükleer denizaltıya geçişi, sadece bir askeri modernizasyon meselesi değildir. Aynı zamanda stratejik özerklik, teknolojik sıçrama, bölgesel ve küresel güç dengelerinin yeniden inşası anlamına da gelmektedir.
Nükleer denizaltılara sahip olmanın değerinin anlaşılması bakımından bu araçların özelliklerinin, hali hazırda hangi ülkelerin envanterinde bulunduğunun ve sahip olan ülkeye hangi avantajları kazandırdığının bilinmesi önemlidir.
Nükleer denizaltıların özellikleri
Nükleer denizaltılar, uçak gemileri gibi tahrik sistemi nükleer reaktörle çalışan deniz araçlarıdır. Nükleer gücün denizaltıya sağladığı avantaj, diğer denizaltılardan farklı olarak, yüksek hıza ve geniş operasyonel alanına sahip olmasını sağlamasıdır. Konvansiyonel denizaltılar su altında ancak saatlerle kalabilirken bir nükleer denizaltı haftalarca su altında devriye gezebilmektedir.
Nükleer denizaltılar işlevlerine ve tasarımlarına göre temel olarak üç ana sınıfa ayrılmaktadır:
1. SSBN(Ship Submersible Ballistic Nuclear) Balistik Füze Taşıyan Nükleer Denizaltılar; Sessiz seyir ve derin su gizlenme yeteneğine sahip bu denizaltılar nükleer başlıklı balistik füzeler (SLBM) taşır. Temel görevleri stratejik caydırıcılıktır.
2. SSN(Ship Submersible Nuclear) Saldırı Tipi Nükleer Denizaltılar; balistik füze yerine torpido ve seyir füzesi taşıyan bu denizaltılar diğer denizaltıları ve yüzey gemilerini avlamak, öncü keşif ve gizli sızma görevleri yapmak ve SSBN’lere refakat etmek için kullanılırlar.
3. SSGN (Ship Submersible Guided-missile Nuclear) Seyir Füzesi Taşıyan Nükleer Denizaltılar; deniz komandoları ve özel kuvvet taşımak, gizli operasyonlarda bulunmak üzere kullanılan bu denizaltılar kara hedeflerine yüksek hassasiyetli seyir füzesi saldırısı düzenleme yeteneğine sahiptir.
Nükleer denizaltıların sahip olan ülkeler sağladığı avantajlar
Konunun uzmanlarına göre nükleer denizaltılar, sahip olan ülkelere askerî caydırıcılık ve askeri üstünlük başta olmak üzere jeopolitik güç, yüksek teknoloji geliştirme gibi çok katmanlı avantajlar sağlamaktadır.
Bunlar aşağıdaki gibi sıralanmaktadır.
1. Nükleer Caydırıcılık (Deterrence); Özellikle balistik füze taşıyan SSBN tipi nükleer denizaltılar ülkelerine ikinci vuruş yeteneği(Second Strike Capability) kazandırırlar. Yani, düşman ilk saldırıda tüm kara üslerini yok etse bile denizaltı ile misilleme yapabilir. Su altında haftalarca hedef alınamadan ve tespit edilemeden kalabildikleri için caydırıcılıklarını sürekli korurlar.
2. Sınır Ötesi Güç Projeksiyonu; SSN ve SSGN denizaltıları sayesinde; uzak coğrafyalarda üs veya filo olmadan bile sessizce konuşlanabilme, üs gerektirmeden operasyon yapabilme, binlerce km menzilde hassas saldırı düzenleme yeteneği sağlar.
3. Yüksek Hayatta Kalma Yeteneği; Uçak gemileri ve kara üsleri radarlarla kolayca izlenebilirken, nükleer denizaltılar çok daha güç tespit edilebilirler.
4. Bölgesel Güç Dengesinde Dönüştürücü Etki: Nükleer denizaltılar, bölgesel güç dengelerini sahibi lehine kökten değiştirebilir. Müttefiklerinden bağımsız hareket etme yeteneği kazandırırken karşı blokları silahlanmaya veya dengeleyici ittifaklara zorlar.
5. Jeopolitik Etki ve Diplomatik Güç; Nükleer denizaltı SSBN’ye sahip 6 ülkeden 5’i (Hindistan hariç) BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesidir. Dolayısıyla nükleer denizaltı sahipliği, ülkeye jeopolitik etki ve diplomatik güç sağlar.
6. Gizli İstihbarat ve Özel Operasyon Yeteneği; SSGN ve SSN tipi denizaltılar, deniz komandoları ve özel kuvvet ekiplerini taşıyarak istihbarat, sızma ve sabotaj görevleri yapabilir.
7. Teknolojik ve Endüstriyel Üstünlük; Nükleer denizaltı inşa etmek, nükleer mühendislik, gelişmiş denizcilik teknolojisi, reaktör güvenliği, kompozit malzeme üretimi, sualtı haberleşmesi gibi onlarca ileri teknolojinin varlığını gerektirir. Bu kazanımlar sadece askerî değil, sivil endüstride de ülkeye rekabet gücü kazandırır.
Nükleer Denizaltıya Sahip Ülkeler ve Filoları (2025)
Halihazırda 6 ülke nükleer denizaltılara sahip bulunmaktadır. Hindistan hariç diğer 5 ülke BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesidir.

Bunlar dışında Avustralya, AUKUS anlaşması kapsamında SSN-AUKUS sınıfı nükleer denizaltıların inşasını planlarken Brezilya, Álvaro Alberto adlı ilk nükleer denizaltısını inşa etmeye devam etmektedir.
Sonuç
Hava ve kara orduları için oyun değiştirici ürünler gerçekleştirerek bütün dünyanın odağı haline gelen Türkiye, bu defa Deniz Kuvvetleri Komutanının ağızından nükleer denizaltı inşa etme hedefini açıklayarak askeri endüstrisini deniz kuvvetleri için de yüksek bir seviyeye çıkarma stratejisini ilan etmiştir.
Açıklanan proje sadece bir savunma projesi değil, aynı zamanda Türkiye’nin küresel güç iddiasının açık beyanıdır.
Nükleer denizaltı, sahibi olan ülkeyi küresel ağırlıkta en üst lige taşıyan bir üründür. Bu denizaltıların derin sularda uzun süre kalabilme özelliği Türkiye’ye Karadeniz, Akdeniz, Kızıldeniz, Basra Körfezi ve Okyanuslarda serbestçe hareket edebilme gücü kazandıracaktır.
Sadece bölgesinde değil uzak denizlerde bile operasyon yapabilme yeteneği Asya’dan Afrika’ya, hatta Güney Amerika’ya kadar uzanan alanda dost ve müttefik ülkelere güven ve cesaret verecektir.
Türkiye, nükleer denizaltı projesini hayata geçirerek hızla yükselmekte olan askeri, jeopolitik, teknolojik ve diplomatik kapasitesini daha üst seviyeye taşıyacaktır.
Türkiye’ye binlerce kilometre ötede bulunma ve gerektiğinde güç kullanma imkanı sağlayacak olan nükleer denizaltı projesi hayırlı ve başarılı olsun inşallah.
*NOT: Bu yazı 03 Mayıs 2025’te sde.org.tr’de yayınlanmıştır.