Okuma Süresi: 4 dakika

İsrail’in 1 Nisan’da Suriye’nin başkenti Şam’daki İran konsolosluğunu bombalaması sonucu İran Devrim Muhafızları Ordusu mensubu ikisi general yedi kişi öldürülmüştü. Saldırının ardından İran lideri Ayetullah Ali Hamaney, 2 Nisan’da yaptığı açıklamada İsrail’e karşı misillemenin meşru müdafaa haline geldiğini söylemiş ve “Gerekli karşılığı vereceğiz. Onları cezalandıracağız” demişti. 

İran’ın ne zaman ve nasıl bir tepki vereceği merakla bekleniyordu.

İran beklenen misillemesini 13 Nisan Cumartesi günü geç saatlerde İsrail topraklarına saldırı düzenleyerek yaptı.

Devrim Muhafızları,  ‘Hakiki Söz’ operasyonu adını verdikleri saldırıyı “Siyonist rejimin aralarında Şam’daki konsolosluk saldırısı da dahil olmak üzere tekrar tekrar işlediği suçlara misilleme olarak düzenlediklerini” belirtti. İran ilk kez kendi topraklarından İsrail’e bir saldırı düzenliyordu.

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, ABD ve bölge ülkelerini saldırıdan 72 saat önce saldırının mahiyeti konusunda, ayrıca kısıtlı ve misilleme amaçlı olduğu hususunda bilgilendirmişti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, saldırının netleşmesinden kısa süre önce yayımladığı açıklamasında İran’ın her türlü saldırısına hazırlıklı olduklarını açıkladı. İsrail ordusu İHA’ların ülkeye ulaşmasının saatler alacağını duyurdu.

İran Devlet Televizyonu, Devrim Muhafızları Ordusu’nun operasyonunun başladığını 23:30’da haber verdi.

İsrail ordusundan yapılan açıklamada, İran’ın İsrail’e 100’ü balistik füze olmak üzere 300’den fazla füze ve kamikaze insansız hava aracı (İHA) ile saldırdığı bildirildi. İsrail ordusu, bunların yüzde 99′ unun müttefikleriyle birlikte, havada imha edildiğini açıklarken müttefiklerin ABD, İngiltere ve Fransa olduğu duyuruldu.

İran saldırısında en önemli hedef Negev Çölü’ndeki İsrail’in Nevaim Askeri Üssü’ydü. Bu üs, Suriye’deki İran Konsolosluğu’na düzenlenen saldırıda kullanılan askeri üstü. İran, Heybar balistik füzeleriyle vurduğu üssün ciddi zarar gördüğünü ilan ederken İsrail, askeri üssün altyapısının zarar gördüğü ancak üssün çalışır vaziyette olduğunu açıkladı. Hava saldırılarında İsrail genelinde 12 kişinin yaralandığı haberlere yansıdı.

İran’ın BM Daimi Temsilciliği 01:35’te X hesabından yaptığı açıklamada BM Anlaşması’nın 51. Maddesi uyarınca meşru müdafaa hakkını uyguladıklarını savunup “Bu iş şu an sonuçlandı sayılır. Eğer İsrail bir hata daha yaparsa İran’ın karşılığı daha ağır olacaktır. ABD bundan uzak durmalı” ifadelerini kullandı.

İsrail ordusu 04.20’de yaptığı açıklamada, sığınaklarda kalmaya gerek olmadığını duyurdu. 23.30’da başlayan tehlike geçmişti…

İran devlet televizyonuna konuşan İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri’nin İsrail’e düzenlenen saldırı hakkında “Operasyon başarıyla tamamlandı. Biz bu operasyonu tam bir sonuç olarak görüyoruz ve operasyonun devamına yönelik bir düşüncemiz yok” açıklaması, İran’ın saldırısının aslında yasak savma mahiyetinde bir mecburiyet olduğunu ifade ediyordu. 

İran, düzenlediği insansız hava aracı ve füze saldırısına misilleme yapması halinde topraklarına daha büyük bir saldırı düzenleyeceği konusunda İsrail’i uyardı. Washington’u da uyaran Tahran, İsrail’in İran’a karşı herhangi bir askeri eylemini desteklemesi halinde ABD üslerinin hedef alınacağını bildirdi.

ABD Başkanı Joe Biden, Netanyahu ile yaptığı telefon görüşmesinde “ABD’nin İsrail’e desteği tamdır” mesajı vermesinin yanı sıra İsrail’in İran’a yönelik herhangi bir karşı saldırısına destek olmayacaklarını da belirtti.

İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan, İsrail’e karşı misilleme operasyonunun sona erdiğini, İran’ın saldırıya uğramadığı takdirde yeni bir harekata girişmeyeceğini söyledi.

İran’da sokaklara çıkan halk gece boyunca İsrail’e yönelik saldırıyı kutladı ve İsrail karşıtı sloganlar attı.

Türkiye’nin duruşu

Saldırı gecesi hiçbir açıklama yapmayan Türk Dışişleri Bakanlığı’ndan ertesi gün yapılan açıklamada; olay öncesinde İran ve ABD makamlarıyla görüşülerek “itidal çağrısında bulunulduğu”, tarafların karşılıklı beklenti ve mesajlarının da Türkiye üzerinden iletildiği ve tepkilerin orantılı olması yönünde gerekli girişimlerin yapıldığı vurgulanarak “İsrail’in, İran’ın Şam Büyükelçiliği’ne gerçekleştirdiği uluslararası hukuka aykırı saldırı, kaygılarımızı haklı çıkarmıştır. İran’ın bu saldırıya yaptığı misilleme ve takip eden gelişmeler, olayların hızlı biçimde bölgesel bir savaşa dönüşebileceğini bir kez daha göstermiştir” ifadelerine yer verildi.

Açıklamada, İranlı yetkililere ve “İsrail üzerinde etkisi olan Batılı ülkelere”, tırmanmaya son verilmesi yönündeki mesajların “açık biçimde aktarıldığının” altı çizildi.

Saldırının arka planına vakıf olan Türkiye’nin olay cereyan ederken herhangi bir açıklama yapmaması saldırıyı ciddiye almadığını gösteriyordu. Belki de o gece en doğru duruşu Türkiye sergiliyordu.

Danışıklı saldırı kime ne kazandırdı?

Devrim Muhafızları’nın gerçekleştirdiği sınırlı ve etkisiz bu saldırının hedefi ve boyutunun arka kapılar ardında ABD ile kararlaştırıldığı anlaşılıyor.

13 Nisan’da İsrail’e giden CENTOM komutanı General Michael Kurilla’nın İran saldırısının boyutu hakkında İsrail’i bilgilendirdiği ve aşırı tepki vermemesini sağladığını düşünmekte bir beis yoktur.

Dört yıl önce, İran’ın Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesine tepki olarak misilleme yapma ihtiyacı duyan İran’a, ABD Irak’taki Ayn el Esad Hava Üssü’nü bombalamasına izin vermiş, İran’ın salladığı 15 füze hiç kimseye zarar vermemeyi başarmıştı. Bu örnekten görüleceği üzere İran-ABD arasında gaz alma alışverişi yeni bir durum değil.

Sonuçları itibariyle bu saldırı, hem İran hem İsrail hem de ABD’yi iç ve dış kamuoyu baskısından kurtaracak bir formül olarak tasarlanmış görünüyor.

Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden bu yana ardı arkası kesilmeyen ABD ve İsrail’in Devrim Muhafızları’na yönelik saldırılarına gerçek manada karşılık vermeyen Devrim Muhafızları, İran halkı nezdinde güven ve itibar kaybetmekteydi. Halkın yüzde 60’nın boykot ettiği son seçimler bu güven kaybının açık göstergesiydi. Hakiki Söz Operasyonu ile İran Devleti, İsrail’den “hesap sorarak” halkının bir bakıma gazını almış oldu.

Saldırı sonrasında İsrail topraklarında herhangi bir can kaybı yaşanmazken, İran’ın Şiraz bölgesinde kazara düşen füze nedeniyle 7 kişi, Ürdün’de yerleşim bölgelerine düşen füzede 3 kişi hayatını kaybetmiş, Negev’de bir Arap Bedevi çocuğu da yaralanmıştı.

Etkisiz saldırının sahiciliğini artırmak için başka coğrafyalara ait görseller devreye sokuldu. Özellikle İsrail Ordusu sosyal medya hesabında Teksas’taki 1 Mart orman yangınının görüntülerini, 7 yıl önce Rusya’da yaşanan patlama görüntülerini İran saldırısı gibi sundu. Bu algı çalışmasının İran saldırısına güç kazandırma maksatlı olduğu açıktı. Görüntüler, intikama susamış Devrim Muhafızları taraftarlarını herhalde coşturmuş olmalıdır.

Diğer yandan, yıllarca Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın koruyucusu rolünü oynayan İran’ın Hamas-İsrail savaşında sessizliğe gömülmesi hem İran halkını hem de Lübnan, Irak, Suriye’deki vekil güçlerini rahatsız ediyordu. Etkisiz de olsa bu saldırı, İran’a İsrail’e karşı fiilen savaşan tek İslam ülkesi propagandasını yapma fırsatını hediye edecektir.

Filistin’de işlediği soykırım sebebiyle uluslararası toplum tarafından hızla haydut devlet statüsünde görülmeye başlanan İsrail’in de Gazze’yi gündemden düşürmek için böyle bir saldırıya ihtiyacı vardı. 1 Nisan’da gerçekleştirdiği konsolosluk bombalaması ile İsrail, İran’ı kendisine saldırması için tahrik ve tazyik etmeyi planlamıştı.

İsrail’in Filistin halkına yönelik katliamlarını meşrulaştırmak için İran gibi (Hamas destekçisi ilan edilen) bir devletin saldırısına ihtiyacı vardı.

Öte yandan, İsrail’e silah tedarik eden devletler de “soykırım ortağı” suçlaması ile karşı karşıyaydılar. Bir yandan halklar silah satışlarının durdurulması için hükümetlerine baskı yaparken diğer taraftan Nikaragua’nın, Almanya’nın İsrail’e silah satışını durdurması için Uluslararası Adalet Divanı’na dava açması gibi uluslararası toplumların iş birlikçi devletlere karşı baskısı da artmaya başlamıştı. İran saldırısı, ABD başta olmak üzere Batılı devletlerin İsrail’in güvenliğini sağlamak için silah satmalarını gerekçelendirmiş oldu.

Ayrıca, Netanyahu hükümetini devirmek için ayaklanan muhalefetin dış düşman saldırısı karşısında ister istemez birlik çağrılarına cevap vermek durumunda kalarak mevcut hükümeti rahatlatacağı da hesaplanmış olmalıdır.

Ne var ki, İran’ın misillemesi beklenen etkinin tersine bir sonuç doğuracaktır. Bütün dünya kamuoyu, saldırının bir mizansenden ibaret olduğunu, saldırıların İsrail’e herhangi bir zarar verme maksadı taşımadığını, hatta içeriden ve dışarıdan sıkışan İsrail’e verilen bir hayat öpücüğü mahiyetinde olduğunu, iş birlikçi devletlerin soykırımda kullanılan silah satışlarını devam ettirmelerini kolaylaştıracağını açıkça görmüştür.

7 Ekim Aksa Tufanı, her kesin maskelerini düşürmeye ve gerçek yüzleri ifşa etmeye devam ediyor.

*Bu yazı, 15 Nisan 2023’te SDE web sitesinde yayınlanmıştır.

Kategoriler: Yazılar