Okuma Süresi: 8 dakika

Yayına hazırlayanlar: Zeynep Defne YAVUZ – Burak SIRAKAYA

Konuşmacı: Sinan TAVUKCU

“2024 Beklentileri: ABD-AB’de Muhtemel Gelişmeler”

2024 yılında dünyada vukuu bulacak muhtemel gelişmelerin tahmin edildiği bu toplantıda ben Amerika Birleşik Devletleri(ABD) ve Avrupa Birliği’nde(AB) yaşanacak muhtemel gelişmeleri değerlendirmeye çalışacağım.

Bilindiği üzere 2. Dünya savaşından sonra Transatlantik ilişkileri hep ABD’nin istediği şekilde ve onun liderliğinde sürdürüldü. Küresel siyasi, ekonomik ve askeri ilişkilerde Avrupa ülkeleri ABD şemsiyesi altında yürüme kolaycılığını tercih ettiler.

Bu bakımdan, 2024 yılında ABD’de yaşanacak muhtemel gelişmeleri değerlendirmeden Avrupa ve Avrupa Birliği hakkında konuşmak çok anlamlı değil.

2024 yılını diğer yıllardan ayıran en önemli farklardan birisi dünyanın 50’yi aşkın ülkesinde seçim yapılacak olması. Buna 5 Kasım’da yapılacak ABD başkanlık seçimleri, Haziran ayında yapılacak AB parlamento seçimleri ile bazı AB ülkesinde yapılacak seçimler dahil. Seçimlerin dünya nüfusunun yüzde 41’ini ve GSYİH’sının yüzde 42’sini temsil eden ülkelerde yapılacak olması seçim ve sonuçlarının önemini göstermektedir.

ABD İÇİN BEKLENTİLER

5 Kasım’daki ABD başkanlık seçimleri ve sonucu sadece ABD’yi değil bütün dünyayı etkileyecektir. Mevcut duruma göre, Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump olacak ve seçimleri Demokratların adayı Joe Biden karşısında kazanacak görünüyor.

Trump’ın kazanma ihtimalinin güçlenmesi hem ABD içinde hem de ABD müttefiki Avrupa ülkelerinde korkuya yol açmış durumda. Öncelikle, bu sonuç ABD içinde ne tür gelişmelere yol açabilir, ona bakmak lazım.

ABD iç siyasetinde 2024 beklentileri

ABD içinde toplum, birbirinden nefret eden ve uzlaşmaya yanaşmayan iki kesime bölünmüş durumda. Yaklaşık eşit orandaki bu ayrışma tam bir düşmanlığa ve kutuplaşmaya dönüşmüş. Her iki kesimin de sisteme güveni en düşük seviyede. Sık sık yapılan You-Gov anketlerine göre; insanların Federal hükümete, seçim sistemine, adalet sistemine, medyaya inançları son derece düşük. Yine, 2023’te yapılan bir PEW araştırmasına göre, oy verme yaşındakilerin %63’ü ülkelerinin siyasi sisteminin geleceğine çok az güvendiklerini veya hiç güvenmediklerini ifade ediyor.

Seçimlerin adil olmayacağına inananların oranı %61’e ulaşmış durumda. ABD’de seçimi kim kazanırsa kazansın kaybeden taraf hile yapıldığı gerekçesiyle seçim sonuçlarını tanımayacak. Seçmenlerin %86’sı “Cumhuriyetçiler ve Demokratlar sorunları çözmekten çok birbirleriyle savaşmaya odaklanmış durumdalar.” görüşünde.

5 Kasım’da seçilmesi muhtemel bulunan Donald Trump 2023 Mart’ında yaptığı konuşmada bu seçimin “son savaş” olduğundan bahsederek “Derin devleti temelden yıkacağız. Savaş tacirlerini kovacağız. Küreselcileri kovacağız. Komünistleri kovacağız. Adalet sistemimizi daha önce hiç olmadığı kadar silah haline getiren seçilmemiş bürokratları ve gölge güçleri kovacağız. Ülkemizden nefret eden siyasi sınıfı defedeceğiz. Ve insanları yeniden bu ülkenin yönetimine getireceğiz. Ve Amerika’yı bu hainlerden ve alçaklardan sonsuza dek kurtaracağız.” sözleriyle iş başına gelir gelmez geniş çaplı bir tasfiye yapacağını ilan etmiştir.

Trump’ın kazanması halinde Beyaz Saray yönetiminin otoriterleşeceğine, bürokraside Demokrat Parti destekçileri başta olmak üzere küreselci bilinenlerin hain yaftasıyla sistemden tasfiye edilip cezalandırılacağına ABD’de herkes inanıyor. Toplum içinde beyaz ve Hristiyan olmayan vatandaşlara ayrım ve baskı yapılacağı siyahiler, spanikler, Asyalılar, Müslümanlar başta olmak üzere önemli bir kitlenin ikinci sınıf muameleye tabi tutularak dışlanacağı beklentisi yaygın.

Otoriter yönetimi kabullenmek istemeyen Demokratların, dışlanacağı düşünülen kesimlerle ittifak halinde seçim sonuçlarını kabul etmeyeceği, despotizme boyun eğmeyip direneceği, hatta çatışmayı göze aldığı sosyal medyadan görülebiliyor.

5 Kasım 2024 seçimlerinde, Trump az farkla kaybetse de kazansa da, kişi başına 1,3 silahın düştüğü aşırı silahlanmış bu toplumda(2021 yılında fertlerin elindeki silah sayısı 434 milyon adet) bir iç savaş ihtimali çok yüksek. Yine 2021 yılında yapılan anketlerde 5 yıl içerisinde iç savaş beklentisi zaten %52’lerde bulunuyordu.

ABD halkının aşırı silahlanması, sol ve sağdaki örgütlü çok sayıda silahlı gurupların varlığı, güvenlik güçlerinin de politize olması, toplumun kamplaşması, muhtemel iç savaşı tetikleyecek unsurlar olarak görülüyor.

Beklenen savaş 1861’deki ilk iç savaş gibi coğrafi bir iç savaş olmayacak. İnsanlar arasında nefret ve duygusal kopuş had safhada. Bu ayrışma zihinlerde olduğu için muhtemel bir savaş her yerde hatta her evde yaşanabilir. Böyle bir savaşın her halükarda Kanada’ya da sıçraması da kaçınılmaz.

Amerika Birleşik Devletleri’nin ülke çapında radikalleşmeye karşı koymaya yetkili ve donanımlı bir hükümet kurumu yok.

Amerika genelinde eyaletlerde de huzursuzluklar baş göstermiş durumda. Federal hükümet ile Teksas hükümeti arasında yaşanan son sınır geriliminde, 50 eyaletten 25’i Teksas valisine destek verirken 17 eyalet valisi sınırlarını koruması için Federal hükümet güçlerine karşı mücadele etmek üzere ulusal muhafızlarını gönderme açıklaması yaptı. Donald Trump’da Washington DC’ye karşı Teksas valisine desteğini ilan etti. Cumhuriyetçiler öteden beri merkezi hükümetin otoritesini azaltmak, eyalet hükümetlerine daha fazla yetki vermek ve merkezi hükümet harcamalarına yasal sınırlar koymak istiyorlar.

Trump seçilirse göçmen karşıtı politikaların sertleşeceği, sınır çatışmalarının ortaya çıkacağı ve sayıları 12 milyonu bulan göçmenlere baskıların artacağı tahmin ediliyor.

Kısaca, 6 Ocak 2021 Capitol baskınından itibaren ABD’de fertler arasında duygusal kopuş ve nefret yaşanırken, eyaletler düzeyinde Birleşik Devletler’e sadık kalma veya ayrılma konuşulur hale gelmiştir. Böyle bir kaos ve çatışma halinde, ABD’nin kendi içine kapanması ve uzunca bir süre bu çatışma halinin devam etmesi beklenebilir.

ABD’nin dış politikasında beklentiler

7 Ekim Aksa Tufanı’ndan sonra başlayan İsrail’in Filistin halkına saldırısı ve işlediği soykırıma Biden hükümetinin sınırsız politik, ekonomik ve askeri desteği dünya halkları nezdinde ABD’yi işlenen suçların ortağı durumuna düşürmüştür. Lahey Adalet Divanı’nda İsrail’in soykırım suçundan yargılanma kararı bu kanaati perçinlemiştir.

Gerek ABD, gerekse İsrail’e kayıtsız destek veren ülkeler insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi kavramları başkalarına karşı kullanma haklarını kaybetmiştir. En son yapılan bir ankette ABD içerisinde hükümetin İsrail politikasını destekleyenlerin oranı sadece %27 civarında kalmıştır. ABD halkı içinde Yahudi karşıtlığı beklenmedik ölçüde yükselmiştir.

2001’den itibaren gittikçe saldırganlaşan ABD’ye yönelik nefret bütün dünyada artmaktadır. Müttefikler bile ABD’ye körü körüne bağlılığı terk etmiş durumdadır. Husilerin Babül Mendep Boğazı’na uyguladıkları ablukaya karşı bir askeri koalisyon ile müdahale etmek isteyen ABD en az 22 ülkenin koalisyona katılacağını açıklamasına rağmen İngiltere dışında hiçbir devlet koalisyona fiilen katılmamıştır. İspanya, Fransa ve İtalya ABD öncülüğünde bir askeri koalisyona katılmayı reddetmişlerdir. Üstelik bölge ülkeleri üslerini kullandırmayı da kabul etmemişlerdir. Bu ABD için beklenmedik, büyük bir prestij kaybı olmuştur.

Öte yandan, ABD askerlerinin Irak ve Suriye’den çekilmesi resmi düzeyde muhatapları ile konuşulmaya başlanmıştır. Afganistan ve Irak işgallerinin haklı bir gerekçesi bulunmadığını hem Biden hem de Trump açıkça itiraf etmektedir. Bu savaşlara ABD’nin sürüklendiğini söyleyen Trump iktidarında ABD, hem Irak hem de Suriye’den mutlaka çekilecektir. Burada en önemli konu yıllardır destekledikleri PYD/YPG’nin ne olacağıdır.

Ukrayna ABD bakımından gözden çıkarılmıştır. Moskova ile masaya oturmanın formülleri aranmaktadır. Trump’ın seçilmesi halinde, Putin ile konuşarak 24 saat içerisinde savaşı bitirme taahhüdü var. Muhtemelen savaşı sona erdirmek için öncelikle Ukrayna’ya her türlü ABD yardım kesilecektir.

Donald Trump, “Önce Amerika”(America First) söylemiyle, Amerika’nın savaşlara harcadığı paraları eleştiriyor, dünyanın jandarması görevini Amerika’nın daha fazla üstlenemeyeceğini, savaşa harcanan paraları halkın refahı için harcayacağını dile getirerek savaş lobilerini suçluyor.

Ukrayna’daki savaşın ABD tarafından sona erdirilmesi, Washington ile Brüksel arasında ciddi krize yol açacaktır. Ukrayna’nın cesaretlendirilip savaşa sokulduktan sonra ortada bırakılması Doğu Avrupa ülkeleri ile ABD ve Batı Avrupa ilişkilerinde derin güven krizine yol açacaktır. Muhtemeldir ki, Baltıklardan Balkanlara kadar Rusya ile Batı Avrupa arasına sıkışmış devletler yeni bir ittifak arayışına girebilecektir.

Trump iktidarında, ABD’nin NATO’dan çekilmesi yine gündemden düşmeyecektir.

Çin ve Hint-Pasifik yeniden ABD dış politikasının odak noktasına yerleşecek ve iki ülke arasında savaş tamtamları yükselecektir. Trump’ın kafasında, Rusya ile yakınlaşıp Çin’e karşı ittifak yapma düşüncesinin olduğuna inanılmaktadır.

ABD için dış politikada en büyük sıkıntı İsrail’in geleceğidir. 2015’ten itibaren uygulamaya konulan İsrail’in Arap ülkeleri ile normalleştirilmesi ve Körfezde “kolektif entegre savunma doktrini” ile ABD patronajında İsrail’in de bir parçası olduğu ortak güvenlik şemsiyesi oluşturma politikası 7 Ekim’den sonra tamamen çökmüştür. 2023 Şubat ayında Çin’in aracılığıyla başlayan İran-Suudi Arabistan yakınlaşması, ABD’nin Körfezi İran tehdidi ile yönetme politikasını boşa düşürmüştür.

AVRUPA İÇİN BEKLENTİLER

2024 yılı Avrupa için zorluklarla ve sınamalarla geçecek görünüyor. Bütün Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişi AB’nin geleceğinin sorgulanmasına yol açacaktır. Siyasi uzmanlar ve anket şirketlerine göre, Haziran 2024’te yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde en az 9 Avrupa ülkesinde(Avusturya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Macaristan, İtalya, Hollanda, Polonya ve Slovakya) seçimleri AB karşıtı, sağcı popülist partiler kazanacak. Diğer 9 üye ülkedeyse (Bulgaristan, Estonya, Finlandiya, Almanya, Letonya, Portekiz, Romanya, İspanya, İsveç) AB karşıtı partilerin ikinci ya da üçüncü sırayı alması bekleniyor.

Avrupa Parlamentosu seçimlerine ek olarak aralarında Portekiz, Belçika, Avusturya, Hırvatistan, Litvanya ve İngiltere’nin de yer aldığı AB üyesi ülkelerde seçimler düzenlenecek. Bahsettiğimiz sağa kayış ister istemez bütün bu seçimlere de yansıyacaktır.

Avrupa Birliği’nde siyasi parçalanmalar görülecek

Beklenen seçim sonuçları Avrupa’da siyasi parçalanmanın derinleşmesine, üye ülkelerde istikrarlı hükümetler yerine koalisyonların hükümet etmesine yol açacaktır. Aşırı sağın yükselişi Hristiyan demokratlar, muhafazakarlar ve radikal aşırı sağdan oluşan bir koalisyonun ilk kez Avrupa Parlamentosu’nda çoğunluğu elde etmesini sağlayacaktır. Bu sonuç, AB’nin göç, LGBT+, iklim değişikliği, AB’nin genişlemesi, Ukrayna savaşı vb. birçok konuda politika değişikliğine gitmesine yol açacaktır.

Avrupa bütünleşmesinin ulus devletleri zayıflattığını düşünen Avrupa şüphecilerinin parlamentoda çoğunluk teşkil etmesi durumunda AB genişlemesi de kesintiye uğrayacaktır.

Macaristan’ın AB Konseyi Başkanlığı kaos yaratabilir

2024’ün ikinci yarısında AB Konseyi başkanlığının Macaristan’a geçecek olması muhtemelen AB içinde yeni bir krizin tetikleyicisi olacak. Başbakan Orban, demokratik ilkelere bağlılık, medya özgürlüğü, LGBTQ+ hakları ve göç politikaları, Ukrayna’nın AB’ye katılımı konularında AB ile çatışma içinde. Kremlin’e yakın durması da AB‘de içinde eleştiriliyor. Bu duruşunda tabii ki yalnız değil, Slovenya ve Polonya’dan destek buluyor.

Aşırı sağ, AB İklim değişikliği politikasından dönüşü zorlayabilir

Muhtemel sağ kanat koalisyonu, öncelikle AB’nin iklim değişikliğiyle mücadelede yeşil dönüşüm politikasını durdurmaya yönelecektir. 2021-2027’de toplam AB bütçesinin en az yüzde 30’unu iklim kriziyle mücadeleye ayırmayı öngören politikalar büyük ihtimalle terk edilecektir.

Protesto gösterileri artarak Avrupa ekonomisini krize sokabilir

Avrupa ekonomisi genel olarak iyiye gitmiyor, durgunluk yaşanıyor. Ukrayna-Rusya savaşının yol açtığı enerji krizi etkisini sürdürüyor ve Avrupalıların hayat standardı gittikçe düşüyor. Bu yılbaşından itibaren başta çiftçiler, balıkçılar olmak üzere yeşil politikalar sebebiyle ekonomik destek ve sübvansiyonları kesilen kesimlerin protesto gösterileri farklı kesimlerin dayanışması ile yıl içine yayılacak görünüyor.

AB’nin 2023 yılında en büyük ticaret ortağı ABD idi. Trump’ın başkanlığı kazanması halinde gümrük tarifelerini yükselteceği, korumacı ekonomi politikası uygulayacağı bekleniyor. Bu durum, transatlantik arasında bir ticaret savaşına yol açıp ABD-Avrupa ticaret hacminin düşmesine, AB ticaretinde ilk sırayı Çin’in almasına yol açabilir.

Dış politikada üye ülkeler arasında farklılaşma süreci derinleşecek

Merkez Avrupa ülkeleri, dış politika ve savunma alanlarında kendi politika ve çıkarlarını birliğin politikası haline getirmelerine engel çıkaran ülkelerden kurtulmak istiyor. Bunun için kararların oybirliği ile alınması ilkesi yerine nitelikli çoğunluğun uygulanmasını, veto hakkının kaldırılmasını talep ediyorlar. Kararlarda, AB nüfusunun yüzde 65’ini geçmesi kaydıyla 27 ülkeden 15’inin anlaşması yeterli olsun isteniyor. Önerilen sistem, AB’nin en kalabalık iki ülkesi Almanya ve Fransa’nın dış politika tercihlerini AB’ye onaylatması anlamına geliyor.

Nitekim, Ukrayna ve Gazze savaşları Avrupa’nın dış politika birliğini dağıtmış durumda. Macaristan, Slovenya AB’nin Ukrayna politikasına itiraz ederken AB ülkelerinin Filistin’de İsrail’in soykırımına onay veren politikalarına İspanya, Belçika, İrlanda karşı çıktı. İtalya 7 Ekim’den itibaren İsrail’e silah satışını durdurduklarını açıkladı.

Avrupa Birliği içinde pek çok konuda, Batı Avrupa-Doğu Avrupa, Güney Avrupa-Kuzey Avrupa arasında (Rusya tehdidi, enerji krizi, iklim politikası başta olmak üzere) fikir ayrılıkları derinleşme potansiyeli taşıyor. Halihazırda, AB bütçesine aldığından çok para veren Kuzey Avrupa ülkeleri ile verdiğinden daha fazla oranda bütçeden faydalanan Doğu ve Güney Avrupa ülkeleri arasındaki hoşnutsuzluk 2024 yılında ilişkilerin sertleşmesine yol açabilir.

2024 yılı İsrail destekçisi devletler ile Filistin halkının yanında yer alan geniş halk kitlelerinin karşı karşıya geleceği yıl olacak. Siyonist lobinin bütün baskısına rağmen AB ve AB üyesi ülkeler de Filistin halkının 4 Haziran 1967 sınırlarında kurulmuş, tek bir coğrafi birim teşkil eden topraklarının tümünde bağımsız, egemen ve başkenti Kudüs-ü Şerif olan bir devlete sahip olma haklarını onaylamak zorunda kalacaklardır.

Öte yandan, Gazze savaşının gölgesinde ikinci planda kalan Ukrayna-Rusya savaşında Ukrayna’ya olan destek sona ermiş gözüküyor. Dış politikada, Avrupa Komisyonu ve AB Konseyi’nin Biden yönetimindeki ABD ile birlikte Ukrayna’yı destekleyen dış politikası sağcıların çoğunluğu kazanacağı AB Parlamento seçimleri sonrasında devam ettirilmeyecektir. ABD’de Donald Trump başkan olduğu takdirde, ABD zaten Rusya ile savaş politikasından vazgeçecek, ilk olarak Ukrayna’ya yardımları kesecektir.

En önemlisi; İsrail Filistin halkına soykırım uygularken Almanya, Fransa gibi üye ülkeler ile birlikte bu zulme destek veren Avrupa Birliği’nin “insan onuru, özgürlük, demokrasi, eşitlik, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı” olarak sıralanan temel değerlerinin retorikten ibaret olduğu ortaya çıktı. Avrupa Birliği’nin Temel İnsan Hakları Belgesi’yle koruma altına aldığını ilan ettiği; insan onurun, yaşama hakkının korunması, hiç kimseye işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamelelerin uygulanamazlığı, böyle cezaların verilemezliği, herkesin özgür olma ve güven içinde yaşama hakkına sahip olduğuna ilişkin ilkeler İsrail söz konusu olduğunda gündeme bile getirilmedi. Kısaca AB, ahlaki olarak bu savaş ile birlikte çöktü. Bu ilkeleri ortaklık şartı olarak başka devletlere karşı ileri sürme hakkını kaybetti.

Avrupa Ordusu kurma gündemde olacak

Donald Trump, ihtiyaç duyduklarında NATO içindeki Avrupalı müttefiklerinin ABD’nin yanında olmayacağını her fırsatta söylüyor. ABD’nin NATO’dan çekilmesi ihtimali bütün NATO üyesi Avrupa ülkelerini tedirgin ediyor. Avrupa’nın kendi güvenliğini sağlamak üzere ortak bir ordu kurulması, halkın silahlandırılması, zorunlu askerlik modeline geçilmesi artık Avrupa’nın öncelikli gündemlerinden birisi haline geldi. Bunlar konuşulduğu sırada kimin “gerçek Avrupalı” olduğu tartışması da gündeme geldi. Merkez Avrupa devletlerinin açtığı bu tartışma bir kısım AB ülkeleri ile aralarında güven bunalımı olduğunu gösteriyor.

Avrupa Ordusu kurma konusunda en önemli sıkıntı asker bulma konusu. Avrupa nüfusu yaşlı, gençler askerlik yapmak istemiyor. Bazı ülkeler bütçelerinden savunmaya daha yüksek pay ayırmaya yanaşmıyor. Ülkeler arasında tehdit konusunda da görüş farklılıkları var. Kısa zamanda AB ordusu kurmak kolay değil.

Yabancı ve Göçmen karşıtlığı yükselecek

Seçim sonrasında oluşacak muhtemel aşırı sağ koalisyonu, yabancı kökenlilerin ülkeden kitlesel olarak sınır dışı edilmesini gündeme getirecektir. Avrupa’nın yabancı kökenli vatandaşlarını, özelde Müslümanları zor günler bekliyor. Yükselen ırkçılık ve bunun tetikleyeceği ırkçı saldırganlık Almanya, Fransa Avusturya, Belçika, Hollanda başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde sosyal çatışmalara, ayaklanmalara yol açabilir.

Sahneye çıkan Birleşik Krallık

Bu arada, uzunca bir süre sessiz kalan İngiltere, Avrupalı ​​ve küresel bir aktör olarak yeniden sahneye dönme sinyalleri veriyor. AB’nin güvenlik endişesinin artması Brexit ile ayrılan İngiltere’nin AB’ye geri dönüşünü teşvik edebilir.

Ukrayna savaşı ile başlayan, Gazze savaşı ile devam eden süreçte ABD’yle ortak hareket eden, saldırgan bir İngiltere ortaya çıktı. Avusturalya ve Kanada’yı da yanında sürükledi. Ancak, Hint asıllı Rishi Sunak yönetimindeki İngiltere’nin her ne pahasına olursa olsun İsrail’e destek veren politika izlemesi, Müslüman karşıtlığını açığa vurması, küresel sahneye dönme emareleri gösteren İngiltere için hiç de olumlu sonuç vermeyecek.

Sonuç olarak 2024 yılı; çok kutupluluğun jeopolitik ortamı belirlediği, büyük güçler olarak sayılan ABD, AB, Çin ve Rusya’nın yanı sıra Türkiye, Hindistan, Suudi Arabistan, Güney Afrika ve Brezilya gibi yeni güçlerin öne çıktığı, aralarında kuracakları ittifak ve iş birlikleri ile uluslararası gündemde daha fazla söz sahibi olacakları ve küresel işleyişi derinden şekillendirecekleri bir dönemin başlangıcı olacaktır.

*Stratejik Düşünce Enstitüsü’nde 27 Ocak Cumartesi günü “2024: Tahminler ve Beklentiler” başlıklı toplantı gerçekleştirildi. Toplantıda SDAV Başkanı Sinan Tavukcu, ‘2024 Beklentileri: ABD-AB’de Muhtemel Gelişmeler’ konusunu değerlendirdi.

*Bu yazı, 01 Şubat 2024 tarihinde SDE web sitesinde yayınlanmıştır.

https://www.sde.org.tr/analiz/2024-beklentileri-abd-abde-muhtemel-gelismeler-analizi-52455

Kategoriler: Yazılar