ABD ve müttefiklerinin Afganistan’dan silahlarını da bırakarak kaçarcasına çekilmeye başlaması ve 15 Ağustos itibariyle Taliban’ın ülkede hakimiyetini ilan etmesiyle, Afganistan dünya gündemine oturmuştur. 350 bin civarındaki Kabil hükümetine bağlı asker ve polisin herhangi bir direniş göstermemesi sonucu Taliban’ın bütün bir Afganistan’ı çatışmasız olarak kontrolü altına alması, Kabil hükümet yetkililerinin ansızın kaçması ve özellikle ABD yönetiminin savrukluğu ve öngörüsüzlüğü dünya kamuoyunu şaşırtmıştır.
Yaşanan gelişmelere kafa yoranlar, Amerika’ya vehmettiği güç çerçevesinde, durumu anlamaya ve Afganistan’ın geleceğine dair değerlendirmeler yapmaya çalışmaktadır.
Genel olarak Afganistan, tarihi, sosyolojik yapısı ve çatışan güçler hakkında bilgi sahibi olmak, yaşanmakta olan gelişmeleri sağlıklı değerlendirmek ve anlamak bakımından önem taşımaktadır.
GENEL OLARAK AFGANİSTAN
Afganistan ismi “Afganlara ait ülke” anlamına gelmektedir. Öncesinde “Horasan” olarak adlandırılan bu coğrafya, 18. yüzyılın ortalarından itibaren Peştun (Afgan) idaresiyle birlikte Afganistan ismiyle anılmaya başlamıştır.
Afgan Coğrafyası
“Asya’nın Kalbi” olarak kabul edilen Afganistan, coğrafi olarak Orta Asya ve Güney Asya arasında yer almakta olup, ülke yüzölçümü 652 bin km²dır. Komşuları, kuzeyinde Tacikistan (1.206 km), Özbekistan (137 km) ve Türkmenistan (744 km), doğu ve güneyde Pakistan (2.430 km) kuzeydoğuda Çin (76 km) ve batıda İran (936 km)’dır. Çin ve Hindistan’ı birbirine bağlayan enerji koridoru üzerinde bulunması dolayısıyla Afganistan stratejik bir konumdadır.

Afganistan Ansiklopedisi Britannica, Inc.
652 bin km² yüzölçümüne sahip Afganistan’ın topraklarının %12’si tarım alanı, %46’sı otlak, %3’ü ormanlık alan, kalanı dağlık ve bozkırdır. Ülkenin yaklaşık yarısı dağlık bölgeden oluşmaktadır, en önemli dağ silsilesi Himalaya ve Hindukuş sıradağlarıdır.
Afganistan idari olarak 34 şehir ve bu şehirlere bağlı 399 ilçeden ve 49.000 köyden oluşmaktadır.
Ekonomisi
Dünya Bankası verilerine göre, 2020 yılı itibariyle Afganistan’ın Gayri Safi Yurtiçi Hasılası (GSYİH) 19,81 milyar dolar, kişi başına GSYİH 549,39 dolardır. GSYİH büyümesi (yıllık %) -1,9 olup vergi geliri (GSYİH’nın yüzdesi olarak) %9,9’dur. 2020 yılı enflasyon tahmini %5,5’tir.[1] Afganistan kamu gelirlerinin yüzde 50’den fazlası uluslararası yardımlara dayanmakta olup halkın ¾’ü açlık sınırı altında yaşamaktadır.
Afganistan ekonomisi esas olarak tarıma dayanmaktadır. Çalışabilir nüfusun %80’i tarım ve hayvancılık, %10’u imalat, %10’u hizmetler sektöründe çalışmaktadır. Ülke su kaynakları açısından zengin olmasına rağmen (yıllık 75 milyar m3), uzun yıllar maruz kaldığı işgal ve iç savaştan dolayı sulama sistemlerini yaygınlaştırılmadığından binlerce km² tarım arazisi kullanılamamaktadır. Mevcut su kaynakları hidroelektrik üretimi için de değerlendirilememektedir.
Doğal kaynaklar açısından oldukça zengin olan Afganistan’ın en önemli madenleri, doğal gaz ve petrol, bakır, azure taşı, demir, lityum, uranyum, altın ve elmastır. Madenlerin toplam değerinin 1 trilyon dolardan fazla olduğu hesaplanmaktadır. Ne yazık ki, yaşanan işgal ve iç savaşlar nedeniyle doğru bir rezerv tespiti yapılamadığı gibi, bu kaynaklar üretime de açılamamıştır. BM Kalkınma Programı’nın (UNDP) 2019 İnsani Gelişme Raporu’nda Afganistan, ekonomik verileri ve yaşam düzeyi açısından 189 ülke arasında 169. sırada yer alarak dünyanın en fakir ülkeleri içerisinde yer almıştır.
Öte yandan, Afganistan’da uyuşturucu üretimi ve ticareti halk için önemli bir gelir kaynağıdır. BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin (UNODC)’nin açıklamasına göre 2020 yılı uyuşturucu ticareti 6,6 milyar dolarlık bir hacme sahiptir.
AFGANİSTAN’IN ETNİK VE DİNİ YAPISI
1979 yılından bu yana nüfus sayımı yapılmayan Afganistan’da BM verilerine göre, 2020 yıl ortası itibariyle nüfusun 38.928.346 kişi olduğu tahmin edilmektedir. Ülkenin yıllık nüfus artışı %2,3, kent nüfusu %25,4’tür. Ortalama yaşam, tahmini olarak 65,98 yıldır.[2]
Afganistan, çok etnik yapılı bir ülkedir. 28 Ocak 2004 tarihinde yürürlüğe giren Afganistan Anayasası’nın I. Bölüm 4. Maddesi’nde 14 etnik grubun ismi geçmektedir. Bunlar; Peştun, Tacik, Hazara, Özbek, Türkmen, Kırgız, Beluç, Peşeyi, Nuristani, Aymak, Arap, Kızılbaş, Gucar, Berahevi ve diğerleri şeklindedir.
Nüfusun %42’sini Peştunlar, %27’sını Tacikler, %9’unu Hazaralar, %9’unu Özbekler, %4’ünü Aymaklar, %3’ünü Türkmenler, %2’sini Beluçlar ve %4’ünü diğer küçük etnik gruplar oluşturmaktadır.[3]

Afganistan’daki Etnik Gruplar
Kaynak: https://i.loli.net/2019/05/31/5cf110a3e33c820744.jpg
Peştunlar
Nüfusun %42’sini oluşturan en büyük etnik grup Peştunlar, ülkenin güney ve güneydoğusunda bulunan illerde (Nimruz, Helmend, Kandahar, Paktiya, Paktika, Host, Nangarhar, Lağman, Kuner ve Vardak) yoğun olarak yaşarlar, diğer bölgelerde azınlık olarak bulunurlar. Tamamına yakını Sünnî olan Peştunlar, birçok alt gruptan oluşmaktadır. En büyük olanları Dürraniler ve Galzaylar’dır.
Ahmed Şah Dürrani 1747 yılında ilk Afgan devletini kurduğundan bu yana ülke Peştunların egemenliği altında olmuştur. 1926’da Peştunca devletin resmî dili kabul edilmiştir. Pakistan’da Afganistan’dan daha büyük bir Peştun nüfusu yaşamaktadır. Pakistan nüfusunun yaklaşık %15’lük bölümünü teşkil eden bu grubun mevcudu 28 milyon civarındadır. Afganistan’ın hak iddia ettiği bölge, Pakistan topraklarının yaklaşık yarısını içeren, Peştun ve Beluç Halklar Bölgelerini kapsamaktadır.
Afganistan’da 1965 yılında kurulan “Hizbi İslami”, Peştunların siyasi partisi olarak bilinmektedir.
Tacikler
Afganistan’da Peştunların ardından ikinci büyük etnik grup nüfusun %27’sini oluşturan Taciklerdir, halkın %99’u Sünnî dir. Farsça’nın “Dari” lehçesiyle konuşan Tacikler, başkent Kabil’in kuzeyinde bulunan illerde (Parvan, Kapisa, Pençşir) ve Afganistan’ın kuzey illerinde (Tahar, Belh, Bedahşan, Baglan, Samangan) ve ülkenin batısında bulunan (Herat, Farah, Badgis ve Gur) illerinde yaşamaktadırlar. Tacikler, ülkenin göçebe olmayan tek etnik grubudur.
Taciklerin siyasi partisi 1968 yılında kurulan “Cemiyeti İslami”dir. Partinin ilk lideri Üstat Muhamad Musa Tavani, daha sonraki yıllarda Parti başkanı Burhaneddin Rabbani oldu.
Türkler
Afganistan’da Peştunlar ve Taciklerden sonra üçüncü kalabalık etnik grup Türklerdir.
Afganistan’da Türk varlığı M. S. 1. yüzyılda İskitler ile başlayıp 1747 yılına kadar Afganistan Türk boyları Akhunlar, Gazneliler, Göktürkler, Selçuklular, Timurlular, Şeybani Özbekleri, Harezmşahlar ve Avşarlar’ın idaresi altında yönetilmiştir.
Afganistan’da Türkler yoğun olarak kuzey ve kuzeydoğu illerinde (Tahar, Bedahşan, Samangan, Cüzcan, Belh, Faryab ve Kunduz) yaşarlar. Bu bölgeye “Afganistan Türkistan’ı” ya da “Güney Türkistan” denir.
Afganistan’daki en kalabalık Türk Kavimleri; Özbekler, Türkmenler ve Aymaklardır. Daha az nüfuslu Kırgızlar, Kazaklar, Karakalpaklar, Kıpçaklar ve Karluk boyları da buradaki Türk varlığına dâhildir. Afganistan’da yaşayan Türki grupların bir kısmı daha önce bu coğrafyada kurulmuş olan Gazneli, Selçuklu, Harzemşahlı, Timur, Babur, Şeybani vb. Türk devletlerinin bakiyelerinden ve bazıları ise 1917-1924 yılları arasında Orta Asya’dan gelerek yerleşenlerden oluşmaktadır.[4]
Genellikle tarım, hayvancılık ve ticaretle uğraşan Özbekler ülke nüfusunun yaklaşık %9’unu teşkil ederler. Çoğunluğu Sünnî olan Özbekler yoğun olarak Faryab, Cuzican, Saripol, Samangan, Bağlan, Kunduz, Tahar Badahşan ve Kabil vilayetlerinde yaşamaktadırlar.
Türk-Moğol karışımı olduğu ileri sürülen Hazaralar nüfusun %9’unu meydana getirmektedir. Hazaralar Şii olup Farsçanın değişik bir lehçesi Hazaragice konuşurlar. Yoğun olarak yaşadığı iller Bamyan, Gazni, Kabil, Belh, Saripol, Samangan, Vardak, Daykundi ve Gur’dur. Hazaraların partisi Hizb-i vahdeti’dir.
Ülke nüfusunun %4’ünü oluşturan diğer bir Türk boyu Aymaklar Afganistan’ın kuzey ve kuzeybatı bölgelerinde yaşamaktadırlar. Özbekçe ve Farsça konuşan bu grup Sünnî dir.
Kuzeyde Amuderya sınırındaki illerde (Kunduz, Belh, Cüzcan, Faryab, Badgis ve Herat) yaşayan Türkmenler ise ülke nüfusunun %3’nü oluşturmakta olup tamamına yakını Sünnî dir.
Ülke tarihinde önemli bir yeri olan bir başka Türk boyu Avşarlar Kızılbaş olarak da bilinirler. Genellikle Kabil, Mezarı Şerif, Hazaristan ve Herat’ta yaşamaktadırlar. Nüfusları 60.000 kişi olarak tahmin edilmektedir.
Kazak Türklerinin nüfusu 50 bin civarındadır, Belh, Kunduz ve Tahar’da yaşamaktadırlar.
Diğer Etnik Gruplar
Nuristani, Beluç, Arap, Paşai, Sih, Hindu, Gucar, Berahevi ve Cogiler gibi diğer etnik azınlıklar da ülkenin muhtelif bölgelerinde yaşamaktadır.
AFGANİSTAN’IN KISA TARİHİ
Orta Doğu, Orta Asya ve Hint Yarımadası arasında geçiş güzergâhı olmasından dolayı stratejik bir coğrafyada bulunan Afganistan, bu konumu dolayısıyla tarih boyu birçok devletin istilasına uğramış, göç almış ve çok sayıda etnik grup ve kültüre ev sahipliği yapmış, pek çok medeniyetin geçiş ve kavşak yeri olmuştur.
Bu coğrafi konumu dolayısıyla Afganistan, Persler (M.Ö. 500-M.Ö. 338), ardından Büyük İskender (M.Ö. 334-M.Ö. 325) istilasının ardından Yunan Baktriyan İmparatorluğu (M.Ö. 250-M.S. 50) hakimiyetine girdi. (M.S. 125-480) yılları arasında Türk oldukları iddia edilen Kuşanlar tarafından istila edildi. Kuşanlar, mensubu bulundukları Budizm dinini Orta Asya içlerine kadar yaydılar.
Afganistan, Kuşanlardan sonra M.S. 480’de Halaç Türkleri olarak da bilinen Akhunlar tarafından yönetildi. M.S. 654 yılında Arap ordularının fethi ile ülkede İslam yayılmaya başladı. İslam ordularının M. S. 670 yılında bölgeye hâkim olmasından sonra bu coğrafyada Samaniler, Gazneliler, Büyük Selçuklular, Harzemşahlar devletleri kuruldu. Ülke, 1220 yılında Moğolların istilâsına uğradı ve 1483’e kadar Moğolların hâkimiyeti altında kaldı. 1483’te Timur, Moğol İmparatorluğuna son verdi. 1404 yılında Timur’un ölümünden sonra, Afganistan Timuroğulları ve Safeviler arasında paylaşıldı. Timur soyundan Babür Şeybanî 1507’de Afganistan’ı da ele geçirerek Hint-Türk İmparatorluğunu kurdu.
Afganistan yönetimi, 17. Yüzyıldan itibaren İranlılar ile Bâbürlüler arasında sık sık el değiştirdi. 18. yüzyılda Babür Devleti’nin güç kaybetmesi, Afgan kabilelerinin kendi başlarına bağımsız olarak hareket etmesinden kaynaklanan zafiyet ortamında İran Şahı Nâdir Şah Afşar, 1738 yılından itibaren Afganistan’ı hakimiyeti altına alıp Hindistan’daki Babür Devleti’ni vergiye bağladı.
Peştun yönetim dönemi
Afganistan üzerinde İngiliz-Rus hakimiyet mücadelesi
Nadir Şah’ın 1744 yılında suikaste uğramasından sonra, Nadir Şah’ın komutanlarından Peştun asıllı Ahmed Han Dürrani (Ahmed Şah Abdali) 1747 yılında ilk Afgan Krallığı’nı kurdu. Ülkenin ismi bu tarihten itibaren “Afganistan” olarak anılmaya başlandı. Ahmed Han, Hindistan, Horasan ve Kuzey Afganistan (Güney Türkistan)’ı kontrolü altına alarak geniş bir devlet kurmayı başardı.
Ahmet Şah’ın 1772’deki vefatından sonra yerine oğlu Timur Şah (1773-1793) geçti. Devletin başşehrini Kandahar’dan Kabil’e taşıdı. Timur Şah’ın ölümü üzerine 1793’te yerine oğlu Zaman Şah geçti. Onun zayıf yönetimi sırasında iç karışıklıklar ve taht kavgaları başladı.
Bu sırada, İngilizler ve Ruslar arasında Afganistan üzerinde, “Büyük Oyun” (The Great Gam) olarak adlandırılan, nüfuz kurma mücadelesi devam ediyordu. Bu oyunda İngiltere Hindistan üzerindeki hakimiyetini korumak, Ruslar da “Sıcak Denizler”e inmek için çabalıyordu. İki güçlü devletin emperyal niyetleri ve taht kavgalarına müdahil olmaları Afganistan’da ciddi kaosa sebep oldu.
Barakzay Aşireti’nden Dost Muhammed Han 1823‘te Dürrani Devleti’ne son vererek Afganistan’a hakim oldu ve Barakzay Hanedanı başladı. Dürranilere mensup olup Hindistan’a sığınan Şah Şûca’yı kral yapmak için İngilizler devreye girdi ve 1839 yılında ilk defa Afganistan’ın batısını işgal ettiler. Şuca Han İngilizler tarafından Kabil’de Afganistan Kralı ilan edildi, esir alınan Dost Muhammed Han Hindistan’a götürüldü. İşgale direnen Afganlar 1841’den itibaren güçlü şekilde İngilizlere saldırmaya başladı. Ocak 1842’de işgal ordusunun komutanı William George Keith Elphinstone de dahil olmak üzere yaklaşık 17 bin kişilik İngiliz Ordusu Kabil-Celalabad yolunda Afganlarca yok edildi, İngilizler ülkeden çıkarıldı. Eski kral Dost Muhammed Han serbest bırakıldı ve yeniden kral oldu.
1865 yılında şiddetlenen Afganistan iç savaşında İngiltere, taht mücadelesine giren hem Şir Ali Han’ı hem de Efdal Han’ı tanıyacağını açıklayarak iç savaşı körükledi. 1868’de Şir Ali Han’ın kuzeyde Ruslarla yakınlaşması üzerine,1878’de Afganistan ikinci defa İngilizler tarafından işgal edildi. İşgale engel olamayan Şir Ali Han, Rusların hâkimiyetinde bulunan Türkistan’a kaçarak Ruslara sığındı ve orada 1879 yılında öldü. Yerini alan oğlu Muhammed Yakub Han Mayıs 1879’da Celalabad’ın Gandamak Köyü’nde İngiltere ile antlaşma imzaladı. 2.Afgan-İngiliz Savaşı‘yla, savaş öncesinde Afganistan Krallığı’nın parçası olan bugünkü Kuzey Pakistan İngiltere’nin eline geçerek Hindistan Sömürgesi’ne bağlandı, Afganistan’ın en büyük etnik unsuru olan Peştunlar ikiye bölündü, Kabil’de bir İngiliz üssü kuruldu.
Eylül 1879’da bu antlaşma aleyhine Kabil’de büyük bir isyan çıktı. İsyancılar toplu ve ani bir baskınla Kabil’deki İngiliz üssünü komutanı (Tümgeneral Sir Pierre Cavagnari) ve askerleriyle beraber yok ettiler ve İngilizlerle antlaşma imzalayan kralı tahttan indirdiler. İngiliz işgali 1880’de son buldu.
Rusların Türkistan’ı işgal etmesine rıza gösteren İngiltere, karşılığında Rusya’nın Afganistan’dan uzak durması konusunda anlaştı, Afganistan bir bakıma iki devlet arasında tampon bölge haline geldi. İngiltere’nin Afganistan üzerinde hakimiyet ve kontrolü arttı. İngiltere Hindistan Genel Valisi’nin görevlendirdiği Sir Mortimer Durand, 12 Kasım 1893 tarihinde Afganistan ile Pakistan arasında bugün de geçerli olan güney ve güneydoğu sınırlarını belirledi. İki ülke arasında pek çok problemin kaynağı olan bu anlaşma “Durand Antlaşması” olarak isimlendirildi.

Durand Hattı (kırmızı) ve Peştun nüfus (yeşil)
Kaynak: Mepanews
Abdurrahman Han’dan sonra tahta geçen Habibullah Han döneminde Afganlılar İngiltere’den bağımsızlık talebinde bulundu. Nisan 1919 yılında başlayan 3.Afgan- İngiliz Savaşı’nda İngiltere yenildi. 3 Haziran 1919 yılında yapılan anlaşma gereği, İngilizler Afganistan’dan tamamen çekildi. Anlaşmanın ertesi günü Abdurrahman Han’ın öldürülmesi ve Emanullah Han (1919-1929)’ın başa geçmesiyle Afganistan’da yeni bir dönem başladı. Afganistan, 8 Ağustos 1919’da Ravalpindi Anlaşması’yla bağımsızlığını kazandı.
1923 yılında Nizamname adlı anayasa ilan edildi. 1927-1928’de Avrupa, Türkiye ve İran’ı ziyaret eden Emanullah Han buralardan etkilenerek Afganistan’ı modernleştimek için teşebbüse geçti. Ancak, halkın çok ciddi tepki göstermesi sebebiyle 1929’da çıkan ayaklanma sonunda Hindistan’a kaçtı. Üç gün sonra yerine geçen İnayetullah Han da kaçmak zorunda kaldı.
Bu sırada kendisini Afgan kralı ilan eden Habibullah Kalakani’yle mücadeleyi kazanarak tahta geçen Nadir Şah (1929-1933), anayasal hükümet sisteminden vazgeçip anayasal monarşi ilan etti. 1933’te bir Şii Hazara tarafından öldürülmesinden sonra oğlu Zahir Şah kral oldu (1933-1973).
1947’de Pakistan’ın Hindistan’dan ayrılarak bağımsız olmasıyla, Afganistan-Pakistan arasında toprak ihtilafları ortaya çıktı. Afganistan’ın o dönemki politikası “Durand Hattı”nı özgür sınır olarak belirlemek ve Veziristan ile Beluçistan eyaletlerini kontrolü altına almaktı.
Pakistan’ın Batı bloku içerisinde yer alan politikaları karşısında Zakir Şah, Ruslarla yakınlaşma ve dostluk kurmaya yöneldi. 1954-1961 yılları arasında Rusya ve Afganistan, karşılıklı ziyaretler sonunda ekonomik ve kültürel anlaşmalar imzaladılar. 1950’li yıllardan itibaren askeri eğitim için Sovyet Harp Okullarına gönderilen Afgan öğrencilerinin çoğu komünist olarak döndü, bu askerler 1978 yılından itibaren Sovyet işgalinin hazırlayıcısı oldular.
1964 yılında yeni bir Anayasa kabul edilerek, anayasal monarşiye geçildi. 39 yılı aşkın süre Afganistan’ı yöneten Zakir Şah’ın modernleşme ve kalkınmaya yönelik çabaları Kabil dışında çok etkili olmadı.
Monarşiden Cumhuriyete geçiş
Şah’ın kayınbiraderi General Muhammed Davud Han (1973-1978), 17 Temmuz 1973’te kansız bir darbeyle Zahir Şah’ı devirerek krallık sistemine son verdi ve Afganistan’da cumhuriyet rejiminin kurucusu oldu. Davut Han, Zakir Şah’ın aksine SSCB’ye uzak duran bir dış politika izlemeye başladı, İslam ülkeleri ve ihtilaflı olduğu Pakistan ile yakınlaşmaya yöneldi. Komünist Perçem Partisi’nin önde gelen isimlerini tutukladı.
Bu politika SSCB ve onun kontrolündeki komünist partilerinin tepkisine yol açtı. Muhammed Davud Han, Rusya’dan uzaklaşan politikası sebebiyle, 27 Nisan 1978’de Afganistan Silahlı Kuvvetleri Devrimci Konsey Başkanı Abdül Kadir Han liderliğindeki sol bir darbe ile tahttan indirildi ve ailesi ile birlikte öldürüldü.
Nur Muhammed Terakki devlet başkanı ilan edildi. Terakki döneminde (1978-1979) devlet yönetimi SSCB’nin kontrolüne girdi. Darbe sonrasında “Afganistan Cumhuriyeti” olan devletin adı “Afganistan Demokrat Halk Cumhuriyeti” olarak değiştirildi. Hafizullah Amin, Eylül ayında Terakki’ye suikast düzenleyerek yerine geçti. Ancak, bir ay sonra Kabil’de Ruslar tarafından öldürüldü. Afganistan Demokratik Cumhuriyeti Devrimci Konsey Başkanı Babrak Karmal (1979-1986) cumhurbaşkanı oldu.
RUS İŞGALİ VE İŞGALE DİRENİŞ
Babrak Karmal, SSCB’yi huzur ve barışı sağlamak üzere Afganistan’a davet etti. 27 Aralık 1979 tarihinde 85.000 kişilik bir orduyla SSCB Afganistan’ı karadan ve havadan işgal etti. İşgalden itibaren komünist yönetime ve Sovyet ordusuna karşı halkın direnişi başladı. Sovyet uçakları pek çok yerleşim yerini saldırılarla haritadan sildi. Mücahitlere, ABD ve Suudi Arabistan silah-para yardımı, Pakistan istihbarat ve lojistik destek sağladı. Öte yandan, Filistinli Abdullah Azzam (1941-1989)’ın küresel cihad çağrısı ile binlerce yabancı savaşçının mücahitlere katılımı ile sürdürülen savaşta Sovyet ordusu ağır kayıplar verdi.
Babrak Karmal’ın direnişe karşı başarılı olamaması nedeniyle Muhammed Necibullah Ahmadzai (1986-1992) Afganistan cumhurbaşkanı olarak göreve getirildi. Kasım 1986 tarihinde yeni bir anayasa onaylandı ve devletin ismi “Afganistan Demokrat Cumhuriyeti” olarak değiştirildi.
Necibullah’ın uygulamaya koyduğu “Ulusal Uzlaşma”yı, işgale direnen 7 mücahit grubun liderleri 12-13 Kasım 1986 tarihlerinde Peşaver’de düzenledikleri toplantı ile reddettiler. Daha sonra aralarında “Afganistan Mücahitlerinin İslami Birliği” adıyla ittifak kurduklarını açıkladılar.
1988’de, İran’ın destekliği “Tahran Sekizlisi” olarak anılan Şii gruplar da İran’ın yönlendirmesiyle birleşti ve “Hizbi Vahdet”i oluşturdu.
15 Şubat 1989 itibariyle Kızıl Ordu Afganistan’ı tamamen terk etti ve Muhammed Necibullah’ı kendi başına bıraktı. Sünnî mücahid teşkilâtların iştirakiyle oluşturulan “Afgan Mücahidleri Danışma Meclisi” Pakistan’ın Ravalpindi şehrinde toplandı. Şûra adı verilen bu meclis takip edilecek yeni stratejileri belirledi ve bütün grupların temsil edildikleri bir mücahid hükûmeti kurdu. Şûra, devlet başkanlığına Sıbgatullah Müceddidî’yi, başbakanlığa Abdürresul Seyyaf’ı ve dış işleri bakanlığına da Gülbeddin Hikmetyar’ı getirdi.[5]
Afganistan’dan çekilen Sovyet asker sayısı 110.000’di. SSCB’nin çöküşüne sebep olan bu savaşta Kızıl Ordu, resmi kayıtlara göre 13.833 kayıp vermiş, 400 savaş uçağı, 100 helikopter ve 600 civarında tank kaybetmişti. Savaşta Afganistan halkının %9’u (yaklaşık 1.240.000 kişi) hayatını kaybederken, nüfusun %11’i sakat kalmış, yaklaşık 7 milyondan fazla Afganistan vatandaşı (ağırlıklı olarak Pakistan ve İran olmak üzere) mülteci olarak yurtdışına sığınmıştır.
İşgal sonrası iç savaş
Necibullah yönetiminin çökmekte olduğunu gören Özbek Raşid Dostum, rejimle bağını kopardı ve “Cünbüş-i Milli İslami Afganistan”ı kurarak mücahitler safına geçti. Mücahit Gruplar 28 Nisan 1992’de yönetimi el geçirdiler. Üç aylık bir süre ile Sıbgatullah Müceddidi ve ardından Burhanettin Rabbani (1992-1996) devlet başkanlığına getirildi. Ancak, mücahit gruplar iktidar paylaşımı konusunda ihtilafa düştüler.
Etnik egemenlik arzusu, kabilecilik ve mezhepçilik iç savaşları körükledi. Ülkenin kuzeyindeki Özbekler ve Tacikler, güneydeki Peştunlar ve ülkenin orta kesiminde yaşayan Hazaralar arasında etnik ya da mezhep temelli çatışmalar ortaya çıktı. 1993 başında mücahit gruplar arasında İslamabad’da yapılan anlaşma ile Gulbeddin Hikmetyar başbakan, Ahmed Şah Mesud savunma bakanı oldu.
Çatışan gruplar etnik ve dini olarak dört esas gruptan oluşuyordu. Bu gruplar; Peştunlardan oluşan Gülbettin Hikmetyar’ın liderliğindeki Hizb-i İslami, Taciklerden oluşan Burhaneddin Rabbani’nin liderliğindeki Cemiyet-i İslami, Hazaralardan oluşan Abdül Ali Mezari’nin liderliğindeki Hizb-i Vahdet ve Özbeklerden oluşan Raşit Dostum’un liderliğindeki Cümbiş-i Milli İslami’ydi. Bunların dışında birbirleriyle savaşan irili ufaklı pek çok mücahit grup mevcuttu.
1993 yılının sonlarında Dostum, Hikmetyar ve Mezari, Rabbani yönetimine karşı güçlerini birleştirdiler. 1994 Haziran’ında Hizb-i İslami, Cünbüş-ü Milli, Hizb-i Vahdeti ve Sıbgatullah Müceddidi’nin Milli Kurtuluş Cephesi aralarında “Afganistan İslam Devrimi Diyalog Konseyi”ni kurdular ve Rabbani’ye karşı savaş açtılar.
İç savaş sırasında bölgesel yönetimler ortaya çıktı. 1992–1995 yılları arasındaki iç savaşta yaklaşık 30 bin kişinin öldüğü, 100 bin kişi de yaralandığı tahmin edilmektedir.
TALİBAN İKTİDARI
Bu gruplar kendi aralarında savaşmaya devam ederken Ekim 1994’te Molla Ömer liderliğinde Taliban hareketi ortaya çıktı. Mola Ömer, Kandahar’da Sovyet işgaline karşı savaşmış, Sovyet ordusu çekilince medreseye dönmüş ve iç savaştan uzak durmuştu.
Molla Ömer, Afganistan’da iç savaşı sona erdirmek, ülkeyi savaş ağaları ve suçlulardan arındırmak ve “Hanefi fıkhına dayalı İslami bir sistem” kurma düşüncesiyle Eylül 1994’te, ülkenin güneyindeki Kandahar vilayetinde 50 medrese öğrencisiyle birlikte Taliban’ı kurdu. Afgan medrese öğrencilerinin katılımıyla Taliban’ın taraftar sayısı bir ay içerisinde 15 bine ulaştı. Hızla Kandahar, Gazni ve Afganistan’ın güney bölgelerini Kabil’in yakınlarına kadar ele geçirdi. 26 Eylül 1996’da başkent Kabil’e savaşmadan giren Taliban, geçici hükümete son vererek “Afganistan İslam Emirliği” adıyla kendi devletini kurduğunu ilan etti.
Kabil’in düşmesiyle iç savaş yeni bir boyut kazandı. Kendi aralarında savaşan Cemiyet-i İslami, Cünbüş-i Milli ve Hizb-i Vahdet Taliban’a karşı birleşip “Afganistan Yüksek Savunma Konseyi”ni kurdular ve Taliban’a karşı savaşmaya başladılar. Kuzey İttifakı ve Şii Hazara milis gruplar yoğun biçimde İran Devrim Muhafızları tarafından desteklendi. İran’ın iç savaşa müdahalesi 1998 yılında Taliban ve İran’ı savaş noktasına kadar getirdi.
Taliban, hızla ülkenin diğer bölgelerini de hâkimiyeti altına aldı. Bir Peştun hareketi gibi ortaya çıkan Taliban’ı Beluçlar, Aymaklar, Paşailer, Nuristanlılar gibi güç alanı dışında bırakılan diğer etnik gruplar destekledi. Ülkedeki kaos, otorite boşluğu, hukuksuzluk ve savaş ağalarının kaynakları yağmalamasından muzdarip olan halk, can güvenliği için, sertte olsa Taliban’ın güvenlik sağlayıcılığına ve hakimiyetine razı oldu. Taliban özellikle kadınların dışarı çıkmalarına, eğitimine, çalışmasına karşı olmakla, erkekleri sakal uzatmaya mecbur tutmakla suçlandı. Yönetimi sırasında pek çok TV kanalı kapatıldı, haşhaş ekimi yasaklandı. 2000’de Afganistan kaynaklı uyuşturucu %97 oranında azaldı.
Taliban hükümetini Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Pakistan tanıdı. Ancak, diğer ülkeler “Afganistan Yüksek Savunma Konseyi”ni ülkenin yönetimi olarak kabul ettiler.
Taliban, 1998 yazında ülkedeki tüm yabancı yardım örgütlerinin ve BM kuruluşlarının ofislerini kapatarak faaliyetlerine son verdi. BM Güvenlik Konseyi (BMGK)’nin Aralık 2000’de aldığı kararla Taliban rejimine yaptırım uygulaması başladı.
ABD VE MÜTTEFİKLERİNİN AFGANİSTAN’I İŞGALİ
El Kaide lideri Usame bin Ladin’in 1996’dan beri Afganistan’da olması Taliban’ı ABD ile karşı karşıya getirdi. ABD, ülkesinin Afrika’daki elçiliklerine 1998’de düzenlenen bombalı saldırılardan ve 11 Eylül 2001’de New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kulelerine düzenlendiği terör saldırılarından Bin Ladin’i sorumlu tutuyordu. Taliban’ın Ladin’i ABD’ye teslim etmeyi reddetmesi üzerine ABD ve müttefiki 11 devlet, 7 Ekim 2001’de “Sonsuz Özgürlük Operasyonu” (Operation Enduring Freedom) adıyla Afganistan’ı işgal etti. Başkent Kabil, Taliban’ın geri çekilmesiyle 14 Kasım 2001’de düştü, Taliban Pakistan’ın özerk kabileler bölgesine, Veziristan’a çekildi.
ABD’nin Sonsuz Özgürlük Operasyonu’nda Afganistan’ın sınır komşuları Pervez Müşerref yönetimindeki Pakistan ile İran, ABD yanında yer aldı. Devrim Muhafızlarının organize ettiği Kuzey İttifakı güçleri ve Şii Hazara milisler, koalisyon güçleri yanında Taliban’a karşı savaştılar. Bu sırda, İran’a sığınmış olan Hizb-i İslami lideri Gülbettin Hikmetyar ABD’nin Afganistan’ı işgaline karşı çıktı ve direniş açıklaması yaptı. İran bu açıklamaları nedeniyle Hikmetyar’ı sınır dışı etti.
Pakistan ise, ele geçirdiği Taliban liderlerini hapsetti, yabacı savaşçıları ABD’ye teslim etti.
Taliban’ın çekilmesi ve sonrası
Taliban’ın çekilmesinden sonra Burhaneddin Rabbani tarafından Kabil’de bir hükümet kuruldu. Hükümetin kurulmasından yaklaşık 2 hafta sonra 27 Kasım 2001 tarihinde Almanya’nın Bonn kentinde BM öncülüğünde gerçekleştirilen ve 14 gün süren “Bonn Konferansı”nda, Taliban sonrası kurulacak hükümete ilişkin yol haritası belirlendi. 5 Aralık 2001’de Bon Anlaşması imzalandı ve Peştun asıllı Hamid Karzai başkanlığında 22 Aralık 2001 tarihinde 6 aylık süreyle Afganistan Geçici Hükümeti oluşturuldu.
Bon Anlaşmasında, Afganistan’ın güvenliğinin sağlanması için NATO liderliğinde Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF International Security Asistance Force) kurulmasına karar verildi, yeni anayasa taslağını hazırlamak üzere Afganistan Anayasa Komisyonu kuruldu. ISAF zamanla, 45 ülkeden yaklaşık 65 bin askeri bünyesinde barındıran bir büyüklüğe ulaştı. (Operasyon 2006’dan itibaren NATO şemsiyesi altına alındı.)
Hamid Karzai, 11 Haziran 2002 tarihinde Loya Jirga (Afgan Ulusal Meclisi) tarafından iki yıl süreyle Afgan Geçici İdaresi Başkanı olarak atandı. 7 Aralık 2004’te yapılan seçimle 5 yılık süre için ilk cumhurbaşkanı seçildi. 26 Ocak 2004 tarihli Anayasa’da devletin adı “Afganistan İslam Cumhuriyeti” olarak değiştirildi. İkinci cumhurbaşkanlığı seçimi 2009 yılında yapıldı ve Hamid Karzai yeniden seçildi. Müteakiben 2014 yılında yapılan seçim sonucunda Peştun kökenli Eşref Gani Ahmadzai cumhurbaşkanı oldu.
Pakistan Taliban’ın ortaya çıkışı
40’ı aşkın Pakistanlı Taliban liderinin ortak kararıyla, 14 Aralık 2007 tarihinde “Tahrik-i Taliban Pakistan” (TTP) kuruldu. TTP, bir yandan Taliban’a karşı ABD ile işbirliği yapan Pakistan’a yönelik ülke içinde eylemlere başladı diğer yandan Afganistan içerisinde de ABD ittifakına karşı etkili saldırılar gerçekleştirdi. Pakistan ordusu 2010’dan itibaren Veziristan bölgesine girerek TTP’ye karşı operasyonlar yaptı, 2014 yılında düzenlediği Zarb-i Azb Operasyonu sonucunda TTP savaşı kaybedip dağıldı. Pakistan sınırında bulunan Nangarhar ve Kunar’da bulunan TTP savaşçılarının çoğu 10 Ocak 2015’te ilan edilen IŞİD’in “Horasan Vilayeti”ne katıldı. İŞİD, Kabil hükümetinden çok Taliban ile savaşa yöneldi.
TALİBAN’IN DÖNÜŞÜ
2006 yılından itibaren Taliban yeniden Afganistan’ın taşrasında örgütlenmeye ve savaşmaya başladı. Bu dönemde, Peştun kimliğinden sıyrılmaya özen gösterdi, Müslüman kardeşliği kimliğini öne çıkararak Tacik, Özbek, Türkmen ve diğer etnik grupları kazanmaya yöneldi. Özellikle Kuzey bölgesinde taraftarlar edindi ve onları medreselerde dini, ahlaki ve askeri açıdan eğitti.
Taraftar bulmasında; Kabil dışında fazla etkisi bulunmayan kötü yönetim, ekonomik zayıflık, yolsuzluk, adaletsizlik, savaş ağalarının keyfi muameleleri ve batılı Hristiyan güçlerin Müslüman ülkeyi işgaline halkın tepkisi etkili oldu. Peştun, Tacik, Özbek, Hazara ve diğer etnik gruplar arasında uzun yıllardır süren etnik ve mezhep kimlikli savaşı liderlerin güç edinme aracına dönüştürmesi fakir ve yorgun halkı bıktırmıştı.
Öte yandan, Pakistan’a sığınmış bulunan yaklaşık 2,7 milyon Afgan mülteci de (%85’i Peştun) Taliban’ın kadrolarına kattığı önemli bir insan kaynağını teşkil ediyordu.
2013 yılında ülkenin yarısını ele geçiren Taliban, uluslararası müzakereleri yürütmek üzere 2013’te Katar’da siyasi ofis kurdu.
2015 yılında “Azm” adını verdiği bahar operasyonlarıyla saldırıların yoğunluğunu artırdı. 2017 yılına gelindiğinde ülkenin yüzde 65’ini kontrol altına almıştı. Bu bölgeler, buraya Peştun taşınmadan Taliban taraftarı yerli gruplar tarafından ele geçirildi.
2014 yılının sonlarına doğru IŞİD, Afganistan’ın doğusundaki Nangarhar ve Kunar ile kuzeyinde Özbeklerin yoğun yaşadığı Cevzcan’da yapılanmaya başladı. 2015 yılının 10 Ocak tarihinde IŞİD’in “Horasan Vilayeti” ilan edildi. İŞİD ile Taliban arasında şiddetli çatışmalar yaşanmaya başladı.
BARIŞ MÜZAKERELERİNDEN BUGÜNE
2011 yılında askerlerini Irak’tan çeken ABD, aynı yıl Afganistan’daki askerlerini de azaltmaya başladı. Obama yönetimi 2012’de Afganistan’dan tamamen çekilmeyi gündemine aldı. Bu arada, Afgan hükümetini Taliban’la görüştürme denemelerinde bulundu ancak başarılı olamadı. ABD ve müttefikleri, 2013 yılında güvenliği tamamen Afgan hükümet güçlerine devretti, görevini “askeri eğitim vermek, terörizmle mücadele” ile sınırladı. 2006’dan beri faaliyet gösteren ISAF’ın yerini “NATO Kararlı Destek Operasyonu” aldı ve 12 bin 500 askerle misyonu sürdürdü.
ABD Başkanı Barack Obama, 2016 yılı sonuna kadar ABD askerilerinin Afganistan topraklarından çekilmesini içeren bir takvim açıkladı. Taliban ile ABD arasında ilk doğrudan barış görüşmesi, 13 Ekim 2018 tarihinde Katar’ın başkenti Doha’da gerçekleştirildi. Bu görüşmeden 10 gün sonra, 24 Ekim 2018’de Taliban’ın kurucu liderlerinden Molla Abdulgani Birader Ahund Pakistan’da tutulduğu cezaevinden serbest bırakıldı ve Taliban Siyasi Ofisi’nin başına getirildi. Guantanamo’da tutuklu beş Taliban lideri de serbest bırakıldı ve siyasi heyete atandı. ABD ve Taliban arasındaki resmi görüşmeler zaman zaman kesilerek devam etti. Görüşmeler devam ederken Taliban, ABD ve müttefikleri ile hükümet güçlerine karşı savaşmayı sürdürdü.
28 Kasım 2019’da Afganistan’ın Bagram Hava Üssü’nde ABD askerlerine hitap eden ABD başkanı Trump, Taliban ile kesilen müzakerelerin yeniden başladığını söyledi ve askerleri eve getirme vaadine gönderme yaparak “O gün çok yakın” dedi. 7 Aralık 2019’da ABD ile kesilen resmi görüşmeler yeniden başlamakla beraber karşılıklı saldırılar da devam etti. Ocak 2020’de Taliban, ABD’nin Afganistan’daki en büyük üssü olan Bagram Hava Üssü’nü 40 saat içinde 5 defa vurdu.
22 Şubat gece yarısı itibariyle Taliban, ABD ve Kabil hükümetine saldırılarını durdurdu. 23 Şubat 2020’de, Katar’ın başkenti Doha’da Taliban ile ABD arasında, 16 aydır devam eden görüşmelerin ardından, anlaşma imzalandı. Doha Anlaşması’nda yabancı güçlerin 1 Mayıs 20121 tarihine kadar Afganistan’dan çekilmesi kararlaştırıldı.
Haziran ayında ABD, Afganistan’daki askerlerinin sayısını 8 bin 600’e düşürdü, Temmuz’da 5 büyük askeri üssü tamamen kapatarak bu üslerden çekildi. 12 Eylül 2020’da Afgan hükümeti ile Taliban arasındaki ilk doğrudan barış görüşmeleri Katar’ın Doha kentinde başladı. Eylül ayında esir takası gerçekleştirildi.
ABD tarafından mareşal ilan edilen Raşid Dostum, 18 Kasım’da Faryab vilayetine yaptığı cephe ziyaretinde “Dünyanın orduları, süper güçleri, NATO jetleri ve ekipmanları Afganistan’da motosikletlilere mağlup oldu.” sözleriyle gelinen durumu bir bakıma özetledi.
ABD’nin asker sayısı 15 Ocak 2021itibariyle 2 bin 500’e düşürüldü.
ABD VE MÜTTEFİKLERİNİN AFGANİSTAN’DAN ÇEKİLME SÜRECİ
14 Nisan 2021’de ABD Başkanı Joe Biden, ABD’nin Afganistan’da kalan tüm askerlerini geri çekeceğini, çekilmenin 1 Mayıs’ta başlayıp 11 Eylül’de tamamlanacağını açıkladı. Taliban, Doha Anlaşması’na göre 1 Mayıs tarihi itibariyle çekilmeyi tamamlamayan ABD’nin anlaşmaya uymadığını açıklayarak ülke genelinde birçok il ve ilçe merkezini, kırsal bölgelerdeki kritik askeri üsleri hedef almaya başladı.
19 Temmuz’da Kabil’de bir araya gelen yabancı diplomatik misyonlar ve NATO temsilcileri, Taliban’a ateşkes yapma çağrısında bulundu.
5 Ağustos’ta başlattığı harekatla ülkedeki vilayetlerin tamamına yakını savaşsız olarak teslim alan Taliban, 7 Ağustos’ta “Afganistan İslam Emirliği” imzasıyla yaptığı açıklamada hükümet çalışanları ve güvenlik güçlerini kapsayan bir genel af ilan edildiğini duyurdu. ABD’nin eğitim ve donatımı için 88 milyar dolar harcadığı yaklaşık 350 bin mevcutlu Afgan asker ve polisi, 60 bin civarında olduğu tahmin edilen Taliban güçlerine karşı savaşmamayı tercih etti. ABD’nin Kabil Büyükelçiliği, Afganistan’daki vatandaşlarına ülkeyi acilen terk etme çağrısında bulundu. Taliban 15 Ağustos’ta çatışmasız şekilde Kabil’e girdi, aynı gün Devlet başkanı Eşref Gani yanına aldığı 169 milyon dolar ile BAE’ye kaçtı.
Beyaz Saray’da 16 Ağustos’ta basın toplantısı düzenleyen ABD başkanı Joe Biden, Afganistan’a terörle mücadele amacıyla gittiklerini, El-Kaide lideri Usame bin-Ladin’in öldürülmesi ve örgüte darbe vurulmasıyla bu amaçlarını gerçekleştirdiklerini söyledi ve Afganistan’dan ayrılma kararının doğru olduğunu savunarak “Afganistan’da bulunma amacımız hiçbir zaman ulus inşası ya da birleşik ve merkezi bir demokrasi inşası olmadı.” dedi. Ertesi gün (17 Ağustos) yaptığı açıklamada ise, “Şu anda görüyor olduğumuz olaylar üzücü bir şekilde kanıtlıyor ki, hiçbir miktarda askeri güç istikrarlı, birleşik ve güvenli bir Afganistan sağlayamaz, ki bu ülke tarihte imparatorlukların mezarlığı olarak bilinmektedir” sözleriyle askeri olarak başarılı olma imkanlarının kalmadığını izah etmeye çalıştı.
Taliban 17 Ağustos’ta tüm hükümet yetkilileri için genel af ilan etti. Taliban Sözcüsü Zabihullah Mücahid, toplumun her kesimini kapsayacak bir hükümet kurmak istediklerini, İslami kurallar çerçevesinde kadınların çalışmasına, okumasına izin vereceklerini, kadınların eğitim, sağlık ve diğer alanlara katılma haklarının bulunduğunu, basının özgür olacağını, silahlı kişilerin silahlarını bırakmak zorunda olduğunu açıkladı.
20 yıllık Afganistan işgali sonuç itibariyle, ABD ve müttefikleri için büyük kayıplara yol açan hezimetle sonuçlandı. 7 Ekim 2001’de başlayan “Sonsuz Özgürlük Operasyonu” kapsamında Afganistan’da toplam 800 bin ABD askeri görev yaptı, askerlerden 2 bin 352’si hayatını kaybederken, 20 binden fazlası yaralandı (ki bu rakama ABD namına savaşan paralı askerler dahil değildir). NATO ve diğer müttefik ülke asker kayıpları ise 1.144’tü. Taliban ve diğer grupların kaybı 51.191 olmak üzere, sivillerle birlikte bu savaşta toplam can kaybı 241 bin kişi olarak hesaplanmaktadır.
Ülkeden kaçan kayıtlı Afgan mültecilerin sayısı 2 milyon 500 bini aşarken, ülke içinde yerinden edilenlerin toplamı da 3,5 milyonu aşmış durumda.[6]
Öte yandan, Afganistan’dan çekilen ABD askerlerinin geride bıraktığı silah ve teçhizatlar Taliban’ın eline geçti. ABD Muhasebe Ofisi tarafından terk edilen uçak, helikopter ve diğer teçhizatın listesi açıklandı. Terk edilen silah ve teçhizatının değerinin 85 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor.[7]
İşin mali boyutuna gelince, ABD’nin bu işgal için 2 trilyon dolar harcadığı kabul ediliyor.
İşgal döneminin bir başka dikkat çekici özelliği ise, haşhaş yetiştirilen alanların işgalin başladığı 2001 yılında 7,636 hektar seviyesinden, 43 kat artarak 2017’de 328 bin hektara çıkmasıydı.[8] Görünen o ki, İşgal kuvvetleri ve Kabil yönetimi, Afganistan’dan dünya uyuşturucu piyasasına mal sevkiyatını engelleme yoluna gitmemişlerdi.
SONUÇ
ABD ve müttefiklerinin 7 Aralık 2001’de başlayan Afganistan’ı işgal girişimi, 20 yıl sonra net bir mağlubiyetle sonuçlanmıştır. Afgan halkı, dönemlerinin süper güçleri İngiliz ordusu ve Sovyet ordusunu yendiği gibi bu defa, ABD ve müttefiklerini de yenerek benzersiz bir zaferler silsilesi kazanmış, bunun için ağır bedeller ödemiştir.
Hal böyle iken; ABD’nin bilerek ve kontrollü olarak Afganistan’dan çekildiği, Taliban’ı iktidara taşıyarak komşularına terör ihraç edip istikrarsızlaşmalarını sağlamak istediği, böylece İran-Rusya-Çin ekseninde daha az maliyetle kaos oluşturma stratejisi uygulamaya geçtiği de iddia edilmektedir.
Gerek ABD ve müttefikleri gerekse Kabil yönetiminde resmi ağızlar yenilgiyi kabul ve itiraf etmişken, ABD’nin yenilmezliğine iman eden zihinlerin mevcut hezimeti bir strateji olarak değerlendirip kamuoyuna bu şekilde takdim etmeleri anlaşılabilir bir durumdur.
Gelinen nokta itibariyle, ABD’nin küresel liderliği sona ermiştir. Başta Güney Kore ve Japonya olmak üzere Çin tehdidi altındaki müttefiklerinin ABD’nin güvenlik sağlayıcılığına olan inançları sarsılmıştır. NATO müttefikleri nezdinde de ABD’nin liderliği ve karar verici statüsü tartışma konusu olacaktır. Benzer şeklide bu zafiyet, Ortadoğu’da BAE, Suudi Arabistan ve Mısır’ın da dış politikalarını sorgulamalarına yol açacaktır.
Öte yandan ABD kamuoyunda, 11 Eylül, Usame bin Ladin’in öldürülmesi gibi müesses nizam tarafından üzeri örtülen şaibeli pek çok konunun sorgulanmaya ve tartışılmaya başlayacağı beklenilebilir.
Afganistan’da yaşanan gelişmeler, bölgesel ittifaklara dayalı yeni bir dünya düzeninin oluşumuna yol açacak gözükmektedir. Dolayısıyla dünya, etkisi ve tesiri ülke sınırlarını aşan yeni bir durumla karşı karşıyadır.
Taliban, Afganistan’da kapsamlı, kucaklayıcı, istikrarlı, adil ve halkın güvenini kazanmış bir yönetim kurmak zorundadır. Ülkenin istikrara kavuşması, bölge ve dünyanın huzuruna katkı sağlayacağından diğer ülkelerin yeni Afganistan yönetimine yardımcı ve destek olma mecburiyeti vardır.
Dileğimiz, acılarla yoğrulmuş Afganistan’ın istikrara kavuşması, algı operasyonları ile baş etmeyi başarması ve üzerine kurulmaya çalışılan tuzakları bertaraf etmesidir.
Dipnotlar
[1] Afghanistan Economic Indicators
[2] Afganistan Nüfusu
[3] Atiqullah BEHROZ, Afganistan Siyasi Coğrafyası Ekseninde Tarih ve Toplum, (YLT,shf 44-45)
[4] Murat Akyüz-Bayram Toplu, Afganistan’da Yaşayan Türki Uluslar ve Dilleri.
[5] DİB İslam Ansiklopedisi, Afganistan maddesi
[6] 20 yıllık ABD işgali hem Afganistan’a hem dünyaya pahalıya mal oldu
[7] ABD’nin Taliban’a bıraktığı silahlar ve techizatların tam listesi
[8] Afganistan, afyon ve işgal: Uyuşturucu üretimi nasıl rekor kırdı?
*Bu yazı 31 Ağustos 2021 tarihinde SDE.org sitesinde yayınlanmıştır.