Okuma Süresi: 4 dakika

“Hak şerleri hayr eyler
Zan etme ki ğayr eyler
Ârif ânı seyr eyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler…”

Erzurumlu İbrahim Hakkı

Yeni Türkiye’den ve Haziran ayında geçilen Başkanlık sisteminden hoşnut olmayan ABD ve küresel sistem, 10 Temmuz’da Başkanlık sisteminin ilk hükumetinin açıklanması sırasında, döviz kurlarını yükselten işlemlerle düşmanlığını ortaya koymaya başladı. Gün içerisinde 4,52TL  seviyelerinde seyretmekte olan ABD dolar kuru kabinenin açıklanması sırasında 4,74 TL‘ye yükseltildi. Döviz kurları ile oynanmaya başlanması, Türkiye’ye yönelik olarak sürdürülen savaşın, mahiyet değiştirdiğini gösteriyordu…

10 Ağustos’ta Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın “Yeni Ekonomi Modeli”ni açıkladığı sırada ABD Başkanı Donald Trump’ın attığı tweette “Türk Lirası, çok güçlü Dolarımız karşısında hızla düşerken, az önce çelik ve alüminyumda gümrük vergilerinin iki katına çıkarılmasına onay verdim. Alüminyum için vergi şu andan itibaren yüzde 20, çelikte de yüzde 50 olacak. Türkiye ile ilişkilerimiz şu aralar hiç iyi değil!” açıklaması ile dolar Türk Lirası karşısında ani bir yükselişle 6,87’yi gördü. Bu kör göze sokulan bir savaş ilânıydı..

Bizim, “ABD başka Trump başka” diye Trump’a sempati ile bakmamıza, “ilişkilerimizi derin ABD bozamayacak” dememize rağmen gerçek bizim arzu ettiğimize uymuyordu. Nitekim, Başkan Erdoğan 11 Ağustos’ta yaptığı açıklamada, Trump’ın papaz (aslında CIA casusu) Brunson’ın iadesi için gün ve saat vererek Türkiye’yi tehdit ettiğini açıkladı.

Aslında ABD’de değişen bir şey yoktu. ABD, PKK/PYD’yi silahlandırarak güneyimizden bizi kuşatmaya girişmiş, bir önceki ABD Ankara büyükelçisi Bass’ın kapalı olarak ifade ettiği gibi 15 Temmuz öncesinde ve sonrasında pek çok insanımızın can verdiği büyük bombalamalar ve sabotajlarla Türkiye’yi bir kaosa sokmaya çalışmış ve nihayet 15 Temmuz’da bir NATO Gladyo teşkilatlanması olarak hazırlanan FETÖ örgütü ve ordu içerisindeki NATO’cu subayların ittifakı ile doğrudan saldırıya geçmişti. Rahip Brunson için Türkiye’yi tehdit eden Trump, Pensilvanya’da oturan terörist başı için kılını bile kıpırdatmamıştı. Bizim farklı tutmaya çalıştığımız Donald Trump, İslam dünyasının ve Türkiye’nin tepkisine rağmen, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımış ve büyükelçiliğini oraya taşıtmıştı..

15 Temmuz 2016’da ABD-NATO koalisyonunun, FETÖ unsurlarının oluşturduğu kaosu bahane ederek, 2014 Galler Planı çerçevesinde Türkiye’yi işgal etme projesinin başarısız kalması ve Türkiye’nin Fırat Kalkanı-Zeytindalı operasyonları ile düşmanı dışarıda karşılama stratejisine geçmesi Türkiye’nin askeri operasyonlarla diz çöktürülmesi seçeneğini yok etti. İçerideki bombalama ve sabotajlar bir anda kesildi. ABD’nin Türkiye’ye karşı savaştırmak üzere hazırladığı İŞİD ve 5 bini aşan tır dolusu silahlarla donatıp eğittiği PYD/YPG güçleri Türk ordusu karşısında çok kısa sürede bozguna uğramıştı.

“Önce Amerika” sloganı ile hareket eden ABD’nin yeni dönem planı, kazanamayacağını gördüğü kaos bölgelerinde kendi namına kontrolü üstlenecek yerel güçler oluşturarak çekilmekti. Suriye’den çekilirken bir yandan İsrail’in güvenliğini sağlayıcı tedbirler almaya, diğer yandan Suriye kuzeyindeki 2 bin askerinin yerine YPG’yi ikâme etmeye çalıştı. Ancak YPG projesi tam bir hayal kırıklığı oldu. ABD, Münbiç konusunda Türkiye ile masaya oturmak zorunda kaldı. Şimdi, YPG ile çöken boşluğu bir Arap NATO’su ile kurarak doldurabilir miyim derdinde. Ama bununda gerçekleşmesi imkânsız ham hayal bir proje olduğu görülecektir.

Türkiye’yi askeri seçeneklerle kontrol altına alma imkânını kaybeden ABD-NATO ittifakı, ekonomik savaşla Türkiye’yi çökertme stratejisine geçmiş durumdadır. Artık ateşli silahlar yerine ekonomik araçların kullanılacağı bir döneme girilmiştir. IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, uluslararası bankacılık sistemi, kredi derecelendirme kuruluşları ekonomik savaşın yürütüleceği saldırı üsleridir.

Her kaos aynı zamanda avantajları da beraberinde bünyesinde taşır.

ABD’nin Türkiye’yi ekonomik olarak çökertme planı ile eş zamanlı olarak bütün dünyaya açtığı ticaret savaşı, ABD’ye karşı ittifak sağlama ve yeni bir karşı cephe oluşturma imkanını da verebilecektir. Ama bunun için öncelikle, her türlü saldırısına rağmen “stratejik müttefik ve dost olarak” hitap etmeye devam ettiğimiz ABD ve NATO’nun gerçekten dost ve stratejik müttefik olup olmadığına karar vermemiz gerekmektedir.

1990 yılından itibaren NATO’nun düşman konseptinde Varşova Paktı’nın yerini İslâm almıştır. 2001 yılından beri İslâm dünyasının büyük bir kısmı ABD ve koalisyon ortaklarının işgali altındadır. Bu işgal ve saldırılar milyonlarca Müslümanın ölmesine, yaralanmasına ve mülteci haline gelmesine sebep olmuştur. Bu düzen, İslam ülkelerinde kendi halkına ve İslâm dünyasına sırt dönmüş monarşileri ve seçilmiş (!) diktatörleri iktidarda tutmaktadır. Türkiye’nin hedef haline gelmesi ve saldırılara uğramaya başlaması 1 Mart 2003 tezkeresinin reddi ve bütün İslam dünyasını küçük parçalar halinde yeniden dizayn etmek isteyen BOP düzenine karşı koyması ile başlamıştır.

Bütün bunlar âyan beyan ortada iken, ABD-NATO yandaşlığı yapmak ve olan biteni tolere etmek, İstanbul’un işgali sırasında İngiliz Muhipler Cemiyeti üyesi olmaya benzemektir.

Ekonomik savaşa cevap, benzer araçlarla verilebilir. Halen kü­resel ticaretin yaklaşık %75’i dolar cinsinden gerçekleşmektedir. ABD dolarının diğer ülkeler tarafından rezerv para olarak bulundurulması nedeniyle ABD haksız bir senyoraj geliri elde etmektedir. Ekonomistlerin hesabına göre, bir ülkede yabancı para kullanımının yaygınlaşması nedeniyle ortaya çıkan senyoraj kaybının maliyeti GSMH’nin %1’ine eşittir ve bu kayıp, parası kullanılan ülkenin kazancıdır. Senyoraj geliri dışında, doların uluslararası rezerv para olması ABD’ye ciddi ekonomik ve siyasi avan­tajlar sağlamaktadır. ABD mevcut 800 milyar dolar dış ticaret açığını ve 600 milyar dolar cari açığını doların rezerv para statüsü sebebiyle sürdürebilmektedir. Yine doların bu statüsü sebebiyledir ki, IMF’ye 20 trilyon dolar borcu bulunan ABD, gücünün üstünde askeri harcamalar yapabilmektedir ve uluslararası sistemdeki süper güç konumunu büyük oranda doların rezerv para olmasına borçludur.

ABD küresel liderliğinin sona erdirilmesi ve diğer ülkeleri çökertme tehdidinin ortadan kaldırılabilmesi için doların rezerv para statüsünün sona erdirilmesi gerekmektedir. Bunun için uluslararası para sisteminin çeşitlendirilmesi, bölgesel rezerv paralar oluşturulması icap etmektedir. Para alternatifleri oluşturulurken, ABD’nin küresel liderliğinin araçları olarak hizmet eden IMF ve Dünya Bankası gibi kurumsal yapıların da alternatiflerinin oluşturulması zorunludur.

ABD’nin bütün dünya ülkelerine ticaret savaşı ilan etmesi, AB, Çin, Rusya ve diğer ekonomileri buyurgan ve aşağılayıcı tavırlarla tehdit etmesi dünya devletlerini ABD karşıtlığında birleştirecektir. Bu ülkelerin birbirleriyle olan ticaretlerinde karşılıklı yerli para kullanmaya başlamaları yada bölgesel ödeme sistemleri geliştirmeleri, gitgide doları rezerv para olmaktan çıkaracak ve ABD’nin küresel hâkimiyetine en büyük darbeyi vuracaktır. Bunun için ülkelerin, ticaretlerinde dolar kullanmayarak ABD ordusunu dolaylı olarak finanse etmekten vaz geçme iradeleri yeterli olacaktır. Saldırıya uğramış Türkiye, bu politikanın öncüsü olma hakkına sahiptir.

Öte yandan Kudüs’ü başkent ilan edip İsrail’in Yahudi Devleti Anayasa’sını kabulünün yolunu açması İslâm dünyasında ABD’ye olan nefreti artırmıştır. Türkiye’ye ekonomik savaş açtığı sırada ABD’nin 5+1 anlaşmasını yok sayarak İran’a tekrar ambargo koyması bölge ülkelerinin ve İslâm dünyasının bir araya gelme sürecini hızlandıracaktır. Rabbimiz, şer bildiğimizden hayır çıkarandır..

*Bu yazı 13 Ağustos 2018 tarihinde sde.org sitesinde yayınlanmıştır.

Kategoriler: Yazılar