Kazım Karabekir, Mustafa Kemalin Araplarla Birlikte İşgal Kuvvetlerine Karşı Mücadele Etme Projesine Karşı Çıkmıştı
Heyeti Temsiliye Reisi Mustafa Kemalin, Ankaradan 15. Kolordu Kumandanlığına gönderdiği 15/16-2-1336 tarihli şifre ve ekinde yer alan Halep Teşkilâtı Milliye Riyasetine kendi imzası ile yazmış olduğu yazı, Kolordu Kumandanı Kazım Karabekiri şaşırtmış ve Mustafa Kemalle aralarında tartışmaya sebep olmuştu. Kazım Karabekir Araplarla birlikte işgal kuvvetlerine karşı mücadele etmek üzere işbirliği yapılması projesini Sivas Kongresi kararlarına aykırı bulmuş ve zımni olarak Heyeti Temsiliyeyi yetkilerini aşmakla suçlamıştı.
Kazım Karabekirin İhlal Edildiğini Söylediği Sivas Kongresi Kararları Ne İdi?
Bilindiği üzere, 4 Eylül 1919 tarihinde toplanan Sivas Kongresinin aldığı kararların (1)nci maddesinde;
Devleti Aliye-i Osmaniye ve Düvel-i İtilâfiye arasında münakit mütarekenâmenin imza olunduğu 30 Teşrinievvel 334 tarihindeki hududumuz dâhilinde kalan ve her noktası İslâm ekseriyeti kahiresiyle meskûn olan memâliki Osmaniye aksamı(her bir kısmı) yekdiğerinden ve camiai Osmaniyeden gayrı kabili tecezzî(parçalanamaz) ve hiçbir sebeple iftirak etmez (ayrılmaz) bir kül (bütün) teşkil eder.
cümleleriyle milli hudutlar, Mondoros Mütarekesi imza tarihi itibariyle işgal altında bulunmayan müslüman ahaliyle meskûn yerler olarak tanımlanmıştır.
Aynı kongrede, mücadele edilecek düşmanın kim olduğu da beyannamenin (3) üncü maddesinde belirlenmişti. Gerek Erzurum gerekse Sivas Kongresinde düşman olarak Îtilaf devletlerinden bahsedilmiyor, her türlü işgal ve müdahale, Rumluk ve Ermenilik oluşumu gayesine yönelik olarak kabul ediliyordu. Nitekim, Erzurum Kongresi kararlarının (1) nci maddesinde, Her türlü işgal ve müdahaleyi Rumluk ve Ermenilik teşkili gayesine matuf olarak telakki edeceğimizden müttehiden müdafaa ve mukavemet esası kabul edilmiştir kararı alınmıştı.
Sivas Kongresinin (3)üncü maddesinde de düşman;
Memlâiki Osmaniyenin herhangi bir cüzüne karşı vaki olacak müdahale ve işgâle, ve bilhassa vatanımız dâhilinde müstakil birer Rumluk ve Ermenilik teşkili gayesine mâtuf harekâta karşı Aydın, Manisa, Balıkesir cephelerinde mühâcedâtı milliyede olduğu gibi müttehiden müdafaa ve mukavemet esâsı meşruu kabul edilmiştir.
cümlesiyle tanımlanmıştı..
Bu kongrelerde Îtilaf devletlerine düşman olarak cephe alınmaması, Îtilaf devletlerini hoşnud etmişti. Nitekim, Heyeti Temsiliye tarafından Erzurum Kongresinin ardından Sivas Valisi Reşit Paşaya gönderilen 21 Ağustos 1919 tarihli telgrafta bu husus açıkça şöyle ifade edilmişti;
( )Beyannamenin yayımlanması üzerine İtilaf devletleri, milletin bağımsızlığını ve varlığını kurtarmak meşru emeliyle toplandığını, hiçbir fikri tecavüz beslemediğini görerek İngilizler bile memnuniyet gösterdiler. Hatta bu konuda ayrıntılı bilgi vermek üzere Erzurum Temsilcisi Kaymakam (Yarbay) Rawlinson Londraya hareket etti ve yazdığı mektubunda aynen şunları söylemektedir. Daha sonra tekrar gelmem mümkündür. Bu halde daha mesut şartlar altında görüşmek hazzına ulaşacağım. Dersaadetten aldığımız bilgide de, bütün İtilaf devletlerinin meşru ve makul olan bu milli cereyanı pek tabii gördükleri, bilhassa Amerikalıların milletin genel fikirlerini anlamaya son derece önem verdikleri, genel bir şekilde toplanacak olan Sivas Kongresi kararlarının beklendiği, hatta milletle doğrudan doğruya temas için Sivasa İstanbuldaki heyetten iki Amerikalı siyasi memuru göndermeye karar verdikleri bildirilmektedir [1]
Mustafa Kemalin 15/16-2-1336 Tarihli Şifresinde Düşman Tanımı ve Mücadele Stratejisi Değiştirilmişti
Aşağıda anlatılacağı üzere, Mustafa Kemalin 15. Kolordu Kumandanı Kazım Karabekire göndermiş olduğu 15/16-2-1336 tarihli şifre ve ekinde yer alan Halep Teşkilâtı Milliye Riyasetine yazılmış olan yazıda ilk defa hem Îtilaf Devletleri düşman olarak tanımlanıyor, hem de mücadele alanı Mondoros Mütarekesi sınırları ötesine taşınıyordu. Kazım Karabekirin Sivas Kongresi kararlarına aykırı bulduğu, bu yeni mücadele stratejisiydi.
Kazım Karabekiri kızdıran 15/16-2-1336 tarihli şifrenin âtisindeki hülâsa şöyleydi [2]
Halep Teşkilâtı Milliye Riyasetine
Suriye ve Filistin Müdafaai Kuvvayı Osmaniye Heyeti Umumiye Riyasetine:
Osmaniye, Bahçe, Maraş, Urfa cihetlerinde pek mühim muvaffakiyetler istihsal eyledik. Harekâtımıza devam etmekteyiz. Mektubunuzda Suriye, Irak ve Türk C.K.S. larını tahlis ederek (kurtararak) bir konfederasyon teşkil eylemek veya âtiyen kararlaştırılacak tarzda bir irtibat tesis eylemek üzere müttehiden(birlikte) hareket etmesi bildirilmiş ve biz de bu teklifâtınızı kabul ederek mufassal talimat göndermiştik. Bunların vusulüne(eliniz ulaştığına) dair henüz bir malûmat alamadığımızdan Maraş üzerinden daha çabuk vasıl olabileceğini düşünerek mezkûr talimatın hülasasını muhtasaran(özetleyerek) bervechiâti (aşağıdaki gibi) arz ederiz. Havran, Şam ve Balebek(Baalbek) civarındaki kuvvetleri toplayıp Zidani boğazında her nevi istilâ ordusuna karşı müdafaa etmek Amn ve Mercan kuvvetlerile düşmanın Sayda, Beyruttan içeriye vukubulacak harekâtını tehdit etmek Beyrut, Trablusşam dahilinde isyan çıkararak işgal kuvvetlerinin dâhile ilerlemesini men etmek, Beyrut, Humus , Şama karşı müdafaa etmekle beraber Zidaniyeye muavenet olunmasını temin etmek yukarıdaki tarif eylediğimiz harekâtın zamanı, hazırlıklarınızın derecesine tabi ise de Türk, Arap milletleri arasına girmiş olan Fransız ve Ermeni işgal kuvvetlerini serian bertaraf ederek emin bir surette sizlerle irtibat tesisi ve tevhidi hareketin temini mülâhazasıile harekete başladığımızdan bilâ ifadei vakit Halep, Hama kuvvetlerinin bervechiâti hareketini lüzumlu görürüz. Bu kuvvetler, Hama, Halep, Lazkiye ve İskenderuna karşı temin ettikten sonra kısmı küllî ile İslahiye ve ikinci derecede kuvvetlerle Antep, Osmaniye istikâmetinde hareket ile düşmanı izaca (bunaltmaya) devamı pek mühimdir. Yakında muvaffakiyetli haberlerinize intizar eylediğimizi arz ile takdimi ihtirâmat eyleriz efendim.
Mustafa Kemal
Bu Şifreye Kazım Karabekirin Tepkisi Sert Olmuştu
Kazım Karabekir, Suriye ve Irakta işgal kuvvetlerine karşı Araplarla birlikte karşı koyma projesi hakkındaki şaşkınlığını şöyle ifade etmişti: Halepte teşkilâtı milliye ile muhabereyi gösteren bu şifre fırkalara kadar her tarafa tamim edilmiş. İstanbulda Meclisi Milli inikad (toplantı) halinde, itilâf devletleri dâhilî vaziyetimiz için bile her türlü tazyiki yapmakta ve İstanbulda bazı feci harekât pek muhtemel görüldüğü bir zamanda Mustafa Kemal Paşanın veya Heyeti temsiliyenin (şifre Heyeti temsiliye namına değil M.Kemal imzalıdır) bu icraatını dahi doğru bulmadım. [3]
Kazım Karabekir Erzurumdan, zata mahsus olarak çektiği 22 Şubat 1336 tarihli telgrafında, bu projeye ilişkin mütalaasını ve itirazlarını Mustafa Kemale bildirir. Telgrafında[4]; Sivas Kongresinde Arabistan ve Arabistan umurile sadece Mütareke hudutları dahilinde ilgilenilmesi kararı alındığını, ancak, gönderilen 17/12/1336 tarihli şifrede artık Arabistan umuru ile Heyeti Temsiliyenin tamamile ve bilfiil meşgul olduğunun ve Arabistanda yapılacak harekâtı icraiyenin de tespit edilmekte olduğunun anlaşıldığını, bu kararın Sivasta alınan milli karara aykırı olduğunu, böyle bir hareketten haberdar olunca Meclisi Milli ve onun mazharı itimadı olan hükûmeti merkeziyemizin zor durumda kalacağını, Suriyeye yazılı olarak gönderilen bu talimatların Fransızların eline geçmesi halinde bu durumun Babıâliyi güç duruma düşürebileceğini ve memleket menfaatleri aleyhine sonuç doğuracağını, dâhilen ve haricen vaziyete hâkim olmak mecburiyetinde bulunan hükûmetin, âmali milliye hududu haricinde kaldığını ilân ettiğimiz Arabistanın işgalini men için resmen bir tamim ve müdahaleye kalkacak olursa bunun Heyeti Temsiliyenin itibarını düşüreceğini bildirir ve devamla, Arabistanda Îtilaf kuvvetleri aleyhine bir çok galeyen ve heyecanlar meydan gelmesi vatani aslîmizin mukadderatına güzel tesir ederse de, bu kararın Heyeti temsiliye tarafından değil müştereken alınması gerektiğini, bu hadiselerin ancak Arapların kendi istiklâllerini muhafaza ve istirdad etmesi mahiyetinde kalması gerektiğini, haberleşmenin şifahi yapılmasını, Mustafa Kemal ve Heyeti Temsiliyenin hükûmete ve Meclisi Millîye yardımcı bir pozisyon takınarak bunu harice ve dâhile göstermesini, haberleşmenin kolordu komutanları seviyesinde tutulmasını ister.
Heyeti Temsiliye namına Mustafa Kemal, 23/2/1336 tarihli şifre ile, Kazım Karabekire cevap verir [5]. Öncelikle, bazı hususlarda zamanında ve lüzumu kadar kendisini mufassal şekilde haberdar edemedikleri için bu endişelerin doğduğunu bildirir.
Suriye ve Irak gibi Azerbaycan ve Kafkasya da kendi mevcudiyeti milliye ve istiklâllerini istihsal için çalışan milletlerin kuvvasını Türkiyeye musallat düşmanlara tevcih hususunda ittihazı tedabir eylemek(gerekli tedbirleri almak) hiçbir vakitte hududu milliyemiz dahilindeki menafiimizi tahlise(menfaatlerimiz korumaya) ait kararı millî hilâfına değildir. Bilâkis o mukarreratı milliyeyi tatbike masruf mesaildir (harcanmış meselelerdir). Heyeti Temsiliye Erzurum ve Sivas Kongrelerini tesbit ve düstulhareke olmak üzere Heyeti Temsiliyeye tevdii ettiği nizamnamenin mahalli mahsusunda zikrolunduğu vechile Heyeti Temsiliye vatanın tamamiyetini, istiklâlini temin hususunda her türlü tedabiri ve mukarreratı siyasiye vesaireyi ittihaza(almaya) mezundur. 16/11/1335 den 29/11/1335 tarihine kadar Sivasta cereyan eden müzakeratla tespit olunan mukarreratı ahire dâhi Heyeti Temsiliyenin nizamname ile musarrah olan selâhiyetini tahdid etmemiştir. Suriye ve Irakta Fransızların ve İngilizlerin aleyhine ihdas olunan harekât, düşmanların Kilikya, Maraş, Antepteki mezalimi neticesinde harekete mecbur olan Kuvayi Miliyeye muavenet gayesine matuftur. Filhakika bu sayede Fransızlar Suriyeye merbut(bağlı) bırakılarak Maraşta Kuvayi Milliye mağlûbiyet ve hacalete(utanca) maruz kalmaktan siyanet(muhafaza) edilmiştir. Cümleleriyle, Mustafa Kemal yeni stratejiyi ve Heyeti Temsiliyeyi savunur.
Bütün bundan dolayı, Fransızların milli hareketin cenuba inmesini önlemek maksadıyla, milli menfaatlere uygun şartalarda anlaşmak üzere resmen hükûmete müracaat ettiklerini anlattıktan sonra, Suriyede ve Irakta hâkim ve nafiz olduğumuzu gizlemekle değil bilâkis izhar ve elimizden geldikçe fiilen ispat etmek suretiyle temin olunacak menafii siyasiyenin elbette büyük olacağına itimad buyurmanızı rica ederim. demiştir.
Bu gibi teşebbüsat mesaii asliye ve katiyemizin hududu millimiz dahiline inhisar nazariyesinden hakikatte tebaut edilmiş (uzaklaşılmış) olduğu zannını vermemelidir. sözleriyle Kazım Karabekirin endişelerini gidermeye çalışır. Mustafa Kemal bu konuda, İstanbulda açılacak olan meclise katılacak olan mebuslara Ankarada bilgi verildiğinden, Hükumeti merkeziyenin haberder olduğundan, hatta hükumetin Araplarla ilk temasa İsmet Beyi memur ettiğinden bahseder.
Strateji Değişikliğine Kasım Ayında Yapılan Sivas İslam Kongresinde Karar Verilmişti
Mustafa Kemalin 23/2/1336 tarihli şifresinde bahsettiği, 16/11/1335 den 29/11/1335 tarihine kadar Sivasta cereyan eden toplantıya Kazım Karabekir davet edilmemiştir. Aanlaşıldığı kadarıyla, toplantıdan ve Mustafa Kemalin mukarreratı ahire diye tanımladığı, Sivas Kongresi kararlarından sonra alınan nihai kararlardan haberi de yoktur.
Mustafa Kemalin bahsetiği bu toplantı önemi dolayısıyla hep gizli tutulmuştur. Türkçe kaynaklarda hemen hiç yer almayan bu toplantıya ait İngiliz Devlet arşivi belgelerini ilk defa Prof. Dr. Metin Hülagu, Timaş Yayınlarında çıkan İslam Birliği ve Mustafa Kemal adlı kitabında yayımlamıştır.
İngiliz belgelerine göre, bu toplantı Muvahhidin Cemiyeti tarafından Sivasta tertip edilmiştir. Kitapta suretine yer verilen, [Foreign Office (F.O) 141.433/10770-181931] numaralı İngiliz devlet arşivi belgesinde, Sivasta İslam Kongresi düzenleyen Muvahhidin Cemiyetinin 18 maddelik Nizamnamesi yer almıştır. Nizamnamenin incelenmesinden bu cemiyetin, 1.Dünya Savaşının bitiminden sonra Umum Alem-i İslâm İhtilâl Teşkilâtı adını alan bir Teşkilat-ı Mahsus yapılanması olduğu ortaya çıkmaktadır.
Nizamnamede, fiilen bağımsız bulunmayan veya yabancı kuvvetlerin sömürgesi yahut otoritesi altında bulunan Müslüman halkların, Avrupa devletlerince de benimsenmiş olan milli prensiplere uygun olarak, bağımsızlıklarını elde etmelerine gayret etmek cemiyetin başta gelen vazifesi olarak açıklanmıştır. Bu ülkelerin bağımsızlığının elde edilmesini müteakip her ülkeden gelecek temsilcilerin katılımı ile oluşacak ve hilafet merkezinde veya ona yakın herhangi bir beldede toplanacak olan Muvahhidin Cemiyeti Meclisince varılan kararlara uygun olarak İttihad-ı İslam (Batılıların adlandırmasıyla Panislamizm) uygulamaya konulacaktır.
Nizamnamede, İslam Ülkeleri Konfederasyonu örgütlenmesi anlamına gelen bir de model tasarlanmıştır. Nizamnamenin 17inci maddesine göre; birliğe katılan her ülke bu birlik içerisinde serbest ve bağımsız bir bölüm oluşturacaktır. Bu ülkeler Hilafet makamının kutsi koruması altında sadece iktisadi, askeri ve dış politikalarda birlik oluşturacaklardır. Her bağımsız ülkenin kendi başkanı, üst mahkemesi ve bir bakanlığa ait kabinesi olacaktır. Ayrıca Hilafet makamının bulunduğu beldede, içerisinde bütün Müslüman ülkelerin temsil edileceği Muvahhidin Cemiyeti Genel Merkezi oluşturulacaktır.
İslam ittihadını gerçekleştirecek bir strateji ortaya koymak üzere yapılan toplantıya 37 delege iştirak etmiştir. Mısır, Suriye, Arabistan, Güney Kafkasya ve Kırımdan delegeler gelmiştir. Kongre Mısır temsilcisi Akkaz Efendi Hardunun okuduğu aşır ile açılmış, Kongrenin başkanlığını Hasipzade Vecihi Efendi, sekreterliğini Rauf Bey ve İsmail Bey yürütmüş, açılış konuşmasını Bekir Sami Bey yapmıştır.
Bekir Sami Bey konuşmasında; Mısır, Hindistan, Fas, Cezayir, Tunus ve Afrikayı örnek göstererek bütün İslam âleminin İngiliz, Fransız ve İtalyan boyunduruğu altında olduğunu, despoitizm altında inleyen bu halkların Müslüman olmaktan başka suçu olmadığını, Hristiyan azınlıklara tanınan hakların bile bu milletlere tanınmadığını, bağımsızlığımıza ve mevcudiyetimize karşı ittifak içinde bulunan Hristiyanlıkın fanatik saldırılarına karşı koyabilmek için İslama sarılmak zorunda olduğumuzu, Peygamberimizin talimatları doğrultusunda tüm Müslümanlar arasında ittihadı ve kardeşliği tesis etmek durumunda olduğumuzu, Müslümanların emniyeti için başka bir yol bulunmadığını, bundan dolayıdır ki programını okumuş olduğu Cemiyetin kurulmuş olduğunu beyan etmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey, Ahmed Bey Attar (Suriye temsilcisi), Cilanizade Necip (Suriye temsilcisi), Ahmed Zafer el-Nebai (Necid ve Hassa Kabilesi temsilcisi), Yahya Tehmasab (Güney Kafkasya temsilcisi), Rauf Peşdili, Cevherizade Ahmed Nimet, altı ay süreyle Cemiyetin yürütme kurulu üyeliğine seçilmişlerdi.
Sivastaki toplantıda 9 maddelik kararlar alınmıştır. Alınan kararların 1. maddesine göre, Avrupa devletlerinin Hilafet ve Osmanlı devletini yok etmeyi, Türkleri İstanbul, İzmir, Edirne ve Adanadan çıkarıp atmayı veya Hilafetin saygınlığını gidermeyi ve İmparatorluğun bağımsızlığını tehlikeye düşürmeyi hedef alan bir siyaseti uygulamaya koymaları halinde, evvela Osmanlı milleti böyle bir karara boyun eğmeyi reddedecek, ikinci etapta ise Muvahhidin Cemiyeti şubeleri vasıtasıyla dünya Müslümanlarını isyana teşvik edecektir. Diğer alınan kararlar, Muvahhidin Cemiyeti Yürütme Kurulunun Milli Mücadele Kuvvetleri Temsilci Kurulu ile ortak hareket etmesine ve Mustafa Kemal ve Rauf Beyin önderliğinde bir askeri kurul oluşturulması ve faaliyetine ilişkin kararlardır.
Mustafa Kemal bu Kongreden sonra, 4 Eylül Sivas Kongresinde alınan kararların dışına çıkarak, İslam İttihadı çizgisini benimsemiştir. Nitekim, Sivas Kongresinde Her türlü ihtirâsât-ı şahsiye ve siyasiyeden ve fırkacılık âmalinden münezzeh bir azm-ü-iyman ile çalışacağıma, İttihat ve Terakki Cemiyetinin ihyâsına çalışmayacağıma namusum ve bilcümle mukaddesatım namına vallâh, billâh yemini etmesine rağmen yurt dışındaki İttihatçı liderlerle temas kurmuştu. Talat Paşanın işbirliği teklifi için kendisine yazdığı 22 Aralık 1919 tarihli mektuba cevaben yazdığı 29.2.1920 tarihli mektubunda İslâm İttihadı hususundaki görüşünü şu ifadelerle açıklamıştı. Araplara karşı bidayetten beri ifade ettiğimiz siyasi formül şudur: her millet kendi dâhilinde istiklalini kurtardıktan sonra (konfederasyon) halinde birleşmek. Bu esas Araplarca maalmemnuniyet kabul edilmiştir. [6]
Mustafa Kemal, 1920 yılı sonlarına kadar savunucusu olduğu bu stratejiden daha sonra vazgeçerek, bir yandan İttihadı İslam çizgisini terk edecek diğer taraftan Bolşeviklerle ilişkisini soğutarak Îtilaf devletleri ile uzlaşma arayışlarına girecektir. Nitekim, Araplarla birlikte bir federasyon kurma fikrinden vaz geçilip, buraların işgalci devletlere terki hususunda Lozan Antlaşmasının 27inci maddesi ile aşağıdaki taahhütte bulunulacaktı:
Türk ülkesinin dışında, iş bu andlaşmayı imzalayan öteki devletlerin egemenliği ya da koruyuculuğu (protectatorat) altında bulunan ülkelerin uyrukları ile Türkiyeden ayrılmış ülkelerin uyrukları üzerinde, Türk Hükûmeti ya da Türk makamlarınca siyasal, yaşamaya ya da yönetime ilişkin herhangi bir nedenle olursa olsun, hiçbir güç ya da yetki kullanılmayacaktır.
[1] Kemal Atatürk. Nutuk c.III, Vesikalar, TDT Enstitüsü, İstanbul-1961,Vesika:43, s.934-935.
[2] Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, s.477
[3] Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, s.478
[4] Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, s.478-479
[5] Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, s.479-480
[6] İttihatçı Liderlerin Gizli Mektupları, Hüseyin Cahit Yalçın, Sayfa 211.
*Bu yazı 6 Ağustos 2012 tarihinde Haber10 sitesinde yayınlanmıştır.