Okuma Süresi: 7 dakika

Gizli Milli Teşkilatların Büyük Silah Kaçakçılığı Organizasyonları ve Yabancı Desteği

Tekrar hatıratlara dönecek olursak, Albay Kemal (Koçer) Bey, Fransız Şark Komitesi’nin Döla Kruva adlı bir genci, milli orduya yardım etmesi için Paris’ten İstanbul’a gönderdiğini yazar. Döla Kruva İstanbul’da M.M. mensubu Ebuzziya Velid’i bulur. Ertesi gün Döla Kruva, Ebuzziya Velid ve Albay Kemal’in görüşmesinde Kemal Bey, bir Fransız alayının muhafazasındaki Zeytinburnu ve Baruthane’deki silah ve mühimmatın kendilerine verilmesini rica eder. Bir gece Zeytinburnu deposuna girilir. Binlerce cephane sandığı içerisinde sadece 2.000 tanesi evsafa uygun olduğundan bunlar alınır ve Üsküdar açıklarında bekleyen vapura yüklenir(25). Döla Kruva daha sonra Baruthane’de bir kaçakçılık işini organize eder. Başka Fransızlarla da görüşürler. Bunların heyecanını Kemal Bey şu sözlerle anlatır. “Adını hatırlayamadığım Fransız doktor da hararetli bir Türk muhibbi idi. O da kat’i teminat veriyordu. Son baskın bu sahada birçoklarını kızdırmıştı. Görüştüğümüz bir general mümkün olsa kendi askerlerimle Mustafa Kemal’in yanına koşarım, diyordu.”  Ancak, Baruthane’den sevkiyat yapılacağı sırada, bir süvari bölüğünün kıyıyı tuttuğu haberi gelince, bu kaçakçılık işi gerçekleştirilememişti(26).

Kemal (Koçer) Bey gibi, Hüsnü Himmetoğlu’da kaçakçılık işlerinde Fransız askerlerinden istifade etmeye başlar. Onun niyeti de Fransızların gözetiminde bulunan, harp malzemesi ve topçu mermisinin depolandığı Zeytinburnu fabrikası ile piyade mermisi muhafaza edilen Gülhane ambarının boşaltılmasıdır. Bu depolardaki harp mühimmatı önemli ölçüdedir. Felah Grubu başkanı Topçu Kaymakam Ömer Bey silah komisyoncusu Fransız Marsel Sava ile temas kurarak, Fransızların denetimindeki harp malzemelerini kaçırmalarına aracı olmasını ister. Mösyö Sava bu konuyu görüşmek üzere Hüsnü Himmetoğlu’nun ardiyesine gelir. Hüsnü Bey ondan, Zeytinburnu fabrikası ile Gülhane ambarındaki harp malzemelerinin Anadolu’ya kaçırılması için Fransız Yüksek Komiseri General Pellé’den izin almasını ister. Kendisini tatmin ve teşvik etmek için “Esasen biz şimdiye kadar İngilizlerden bu hususta bazı yardımlar gördük. Fransızlardan evvel davrandılar. Görüşmelerinizde bu ciheti de General’e söyleyebilirsin” der. General Pellé Paris’ten izin aldıktan sonra bu kaçakçılığın yapılmasına müsaade eder. Ancak, Gülhane ambarındaki fişekler ihtiyaca uygun olmadığından oranın boşaltılmasından vazgeçilir. Zeytinburnu ambarındaki mühimmatın ihtiyaca uygun bulunması üzerine, buradan kaçakçılık yapılması kararlaştırılır. Himmetoğlu Pandikyan ile görüşerek durumu haber verip onun yardımını talep eder. Pandikyan -her zaman olduğu gibi- bu işte de elinden gelen herhangi bir yardımı esirgemeyeceğini, yüklemeyi yakından takip ve gözetim altında bulunduracağını, kendilerine yapılacak ihbarları oyalamaya çalışacaklarını, doğrudan doğruya yapılacak baskınlarda bir şey yapmasına imkan olmadığını, ifade eder(27).

Taşıma işi yine La Fransez kumpanyası ile yapılır. Şarl Kalçi ‘nin tahsis ettiği Movano vapuruyla ilki 11.04.1922 gününden başlamak üzere üç sevkiyat yapılır. Dördüncü sevkiyat 26.04.19222’de Moryak vapuru ile, beşinci sefer 05.05.1922 günü Mersin vapuru ile yapılır. Altıncı ve son sefer 16.05.1922 günü yine Moryak gemisi ile yapılır. Dumlupınar taarruzunun yapılmasına karar verdiren ve 30 Ağustos zaferini temin eden Felah Grubunun gerçekleştirdiği işte bu büyük kaçakçılıktır(28).

Maçka Silah deposu da harp malzemesi bakımından İstanbul’daki belli başlı depolardan birisiydi ve İngilizlerin sıkı nezaret ve kontrolü altındaydı. 9 Mayıs 1922 günü İngiliz ordusunda görevli Çavuşyan isimli yüzbaşı, aracılar marifetiyle Hüsnü Himmetoğlu ile gizlice bir araya gelir. Çavuşyan “Maçka silahhanesi ile alakadar olur musunuz?” diye niyet yoklar. Himmetoğlu’nun olumlu cevabı üzerine, Maçka Silah deposundaki malzemenin listesini verir ve “Bu kuvvei umumiyede yazılı olanların tamamını veya beğendiğiniz kısımları Anadolu hesabına size teslim edebiliriz. Teslim yerimiz Kuruçeşme’deki kömür deposu olacaktır. Biz istediğiniz malzemeyi İngiliz kamyonları ile kömür deposuna kadar getirir ve üzerini kömür ile örterek size teslim ederiz. Siz de geceleri oradan alır kaçırırsınız.” diye teklifte bulunur. Bu iş için fiyat pazarlığı yapılır. Ankara’ya birkaç defa durum yazılır. Fakat, Anadolu’nun ilgisizliği sebebiyle bu malzeme için gerekli olan para temin edilmez ve sevkiyat gerçekleştirilemez, hatta bu malzemenin önemli bir kısmı daha sonra Yunanlılar’ın eline geçer(29).

Belli başlı kaçakçılık işlerini anlattığımız Himmetoğlu, Pandikyan’dan başka kaçakçılık işlerinde kendilerine yardım edenler olarak; La Fransez Şirketi müdürü Şarl Kalçi ve şirkette çalışan arkadaşlarını, Fransız Yüksek Komiseri General Pellé ve Fransa kuvvetleri komutanı General Şarpi  (Charpy)’yi, İtalyan kuvvetleri komutanı General Munpelli (Monbelli)’yi ve Temsilci Hamid Bey’in telgraflarında ismi geçen kişileri belirtir. Ayrıca, taşıma şirketi olarak, Loyd Tiryesetino şirketi, Pake vapur şirketi, Fransız Mesajeri Maritem şirketi ve bazı ecnebi şirketlerinden yardımlarından bahseder(30)

10 Ağustos 1921 Tarihli Tarafsızlık Andlaşmasından Sonra, Fransa ve İtalya’nın Ankara’ya Resmi Silah Satışları Başlamıştı

Yunan Kralı Konstantin’in bizzat Kütahya’ya gelerek yönettiği Yunan ordusu, Ankara’yı ele geçirmek üzere harekete geçmiş ancak, 23 Ağustos’taTürk ordusu ile karşılaştığı savaşta 13 Eylül 1921 günü mağlup olmuştur. Sakarya Meydan Muharebesi adıyla bilinen bu savaşta Yunan ordusunun yenilmesiyle Mustafa Kemal’in İstanbul Hükûmeti karşısındaki durumunu sağlamlaşmış, iç ve dış dengeler Ankara Hükûmeti lehine değişmiştir.

Daha önce aracılar vasıtasıyla silah ihtiyacını temin etmeye çalışan Ankara, Fransa ile andlaşma görüşmeleri başladıktan sonra, ihtiyacı olan mermileri 5 Eylül 1921 tarihinde bizzat İstanbul’daki Fransız Yüksek Komiseri Pellé’den istemiştir. Mustafa Kemal Paşa, Ankara Andlaşması’nın imzalanmasından bir gün önce, 19 Ekim 1921’de Franklin Boulıllon’a silah, cephane gibi savaş malzemesi sipariş etmiştir(31). Bir İngiliz istihbarat raporuna göre, bir Fransız Türklere 100.000 Alman Mauser tüfeğini süngüleriyle ve tüfek başına 1.000 mermiyle teslim etmek üzere anlaşmış ve 15 Kasım günü teslim etmiş, 20 Eylül’de Gabriel de Lesta adlı bir Fransız 15 Aralık’a kadar teslim etmek şartıyla 30.000 tüfek satmak üzere Ankara’yla anlaşmış, başka bir Fransız 35.000 İngiliz tüfeği satmayı teklif etmiştir (32).

20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara İtilafnâmesi gereğince işgal ettikleri yerlerden çekilirken Fransızlar, bu yerlerdeki 10.089 adet tüfek, 1.505 sandık cephane ve 10 adet uçağı hediye adı altında Türk ordusuna bırakmışlardır(33). Resmi yoldan silah alımlarının serbest olmasından sonra, Fransa’dan 1.500 adet hafif makineli tüfek ve cephanesi satın alınarak ordumuzun en büyük eksikliği giderilmiştir. Ayrıca satın alınan 200 adet kamyonetle ordumuz ilk kez motorlu ulaşıma kavuşmuştur. Karşılığında Osmanlı ve Rus altını ile ödemeler yapılmıştır. İtalya’dan Rus altını karşılığında 20.000 adet tüfek,  20 adet uçak ve çeşitli malzeme satın alınmıştır(34). Bundan başka Fransızların, silah ve cephaneleri Anadolu’ya nakletmekteki yardımları da büyük olmuştur. Gerçekten, Fransız bayrağı çekmiş olan gemiler, Karadeniz kıyılarındaki Türk limanlarına birkaç defa, Mersin limanına da bir defa silah getirmişlerdi. İşin en ilginç yanı, Fransız gemilerindeki silahları korumaya memur edilmiş olanların Ermeni olmaları idi. Büyük taarruzdan biraz önce Fransızlar altı tane de lokomotif vermişlerdi.”(35).

“Türk Lavrensleri” Kitabının Yazarı İhsan İdikut, Silah Kaçakçılığının İngiliz ve Fransız Hükûmetlerinin Bilgisi Dâhilinde Yapıldığını İddia Etmektedir.

1953 yılında yayınlanan “Türk Lavrensleri” kitabının yazarı İhsan İdikut, gerek Karakol Teşkilatının kurucularından Galatalı Şevket Bey gerekse M.M. Grubunun başkanı General Kemal Koçer’den dinlediği silah kaçakçılığı maceralarını bu kitabında anlattıktan sonra, dikkat çekici değerlendirmelerde bulunmuştur. Silah kaçakçılığı işinin İngiliz ve Fransız hükûmetlerinin bilgisi ve yardımı dâhilinde yapıldığı kanaatine varan İdikut, kitabında bu yardımları Fransızların ve İngilizlerin yardımları olarak iki başlık altında değerlendirmiştir.

İhsan İdikut’a göre, “Fransızlar, gayri resmi olarak Türklere iki türlü yardım etmişlerdir.

1 – Yukarıda adı geçen kampanyanın (La Fransez) bütün gemilerini cephane, top ve sair askeri malzeme taşıtmağa tahsis ettiler ve kontrol komisyonundaki memurları vasıtasıyla ya bunları aratmadılar veya kontrolü sathi bir şekilde yaptırarak bu vapurların seyr-ü seferini temin ettiler.

2 – Fransız askerlerinin nezareti altında bulunan fabrika ve depolardaki cephane ve saireyi millicilere teslim ettiler.”(36).

İhsan İdikut İngilizlerin yardımlarını da aşağıdaki şekilde değerlendirmiştir.

“İngilizler inatçı bir karaktere malik olmakla beraber realist bir millettir. Seyyal bir siyaset takip ederler. Değişen vaziyetlere göre milli siyasetlerine veche verirler. Sakarya mağlubiyetinden sonra Yunanlıların yalınız başlarına bir şey yapamayacaklarını anlamışlardı. Yardım etmekte mümkün değildi çünkü kendi milletlerinde isteksizlik olduğu gibi Başvekillerinde müdahalesine meydan verecekdi zaten buna hacet de yoktu. Çünkü Türklerin Musul petrolleriyle boğazlar meselesinde müşkülat çıkarmayacaklarını öğrenmişlerdi. Esasen onları ilgilendiren hususlarda bunlardı. Ve bu sebeplerden dolayı da Sevr muahedesinin tadiline ve İzmir’in tahliyesine Yunanlıları razı etmeye çalışmışlardır. Fakat Türkler bunu da kabul etmiyorlardı. Kendi isteği ile Anadolu’ya çıkmış ve bu maceralara atılmış bulunan küçük dostlarından daha fazlasını isteyemiyorlardı. Vaziyeti düzeltebilecek bir çare vardı. Türklerin zaferi ah bu mümkün olsa idi…

Fransızların Ankara İtilafı’yla bu kanlı gaileden sıyrılmalarını dikkatle takip etmişlerdi. Bu muahedenin bir de gizili tarafı olacaktı. Olmasa bile taraflar yekdiğerine elbette bazı mücamelelerde (jestlerde) bulunacaklardı. Kısa zamanda İstanbul’daki casusları vasıtasıyla bunu öğrendiler. Fransızlar millicilere gayri resmi bir şekilde yardım ediyorlardı. Zaten kendilerinin istediği de buydu. Milli ordu kuvvetlensin İzmir’den Yunanlıları atsın ve bu sayede barış da olsundu. İngilizler aynı zamanda gayet pratik adamlardır. Bunun için ta Londra’dan adam göndermeye lüzum görmediler. Baş casuslarını Türklerle anlaştırdılar ve bu suretle icap eden yardımları yaptılar.

Zaten Pandikyan yaman bir casusdu. Koca İstanbul’u avucunun içine almış gibi idi. Şehirde ne kadar subay varsa hepsinin isimlerini, nerede oturduklarını ve belki de siyasi arzularını öğrenmişti.

Evvela millicilerin şefi Albay Kemal (Koçer)’le ilk mülakat yerini Pandikyan tayin etmişti. Burası İstanbul’daki Entelicens servisinin işgal ettiği binanın karşısındaki birahane idi. Sonra da istihbarat ajanlarıyla konuştu. Ve anlaştı ve hep birden elbirliği ile çalışmaya başladılar. Keyfiyeti Yunanlılardan gizlemek için de küçük çapta maddeler yakaladılar ve bazı Türk ajanlarını da tevkif ettiler. Ve faaliyette bulunuyor gibi göründüler.

Yardımlar şu şeklide oluyordu.

1- Milliciler tarafından tahliyeleri behemehal istenenleri bir takım bahaneler icat ederek salıvermek.

2- Tevkif olunacak şahısları, hane ve matbaaları aranacakları haber vererek kaçmalarını sağlamak veya delilleri yok ettirmek.

3- İngiliz casus teşkilatının eline geçen ve milliciler için pek fena neticeler verebilecek olan evrakı iade etmek veya imha ettirmek.

4- Cephane ve sair askeri mahiyetteki kaçakçılığa tamamiyle göz yummak hatta yardım etmek”(37).

İhsan İdikut, Pandikyan’ın İngiltere menfaatleri dışında, sadece insani kaygılarla hareket etmiş olamayacağını aşağıdaki şekilde analiz eder.

“Bunlar; Pandikyan’ın şahsi yardımı değil mensup olduğu gizil servisin, daha doğrusu İngiltere’nindi.

Çünkü;

1 – Pandikyan alelade bir ajan değildi. Mustafa Sagir gibi yetiştirilmişti. Birçok lisanlarla beraber Türkçeyi de gayet fasih olarak konuşabiliyordu. Çok merhametsiz, çok zeki ve nüktedan, hülâsa mükemmel bir casusdu. Böyle bir şahsın İngilizlere, hem de maddi mükâfat almadan, ihanet etmesi mümkün değildir.

2 – Pandikyan’a para verilmediği ve onun da bu yardımları para mukabilinde yapmadığı selahiyetdar şahısların neşrettiği eserler ve ısrarlı ifadeleriyle anlaşılmaktadır. Eğer Pandikyan bu yardımlarını İngilizlerin malumatı olmadan yapsa idi, casusluk rayicine göre, bunların karşılığı milyoner olmak icap ederdi. Ve büyük millet meclisi hükümeti de bu parayı seve seve verirdi. Bu yaman casusa o zaman hiç para verilmemiştir.  Aradan uzun seneler geçtikden ve Atatürk  de Pandikyan da öldükten sonra ailesine ikramiye kabilinden 2 bin lira  gibi pek az para verilmesi Türk hariciyesinde Pandikyan’ın İngilizlere hıyanet etmediğini ve bilakis vazifesini yaptığını bilmesinden nâşi olacaktır.

3 – İngilizler bidayette Türklere ehemmiyet vermemiş olabilirler. Fakat sonra en usta casuslarını, en değerli elemanlarını İstanbul’a gönderdikleri muhakkaktır. Bunların Pandikyan’ın uzun süren ihanetini sezmemeleri mümkün değildir.

4 – Gerek İngilizlerin ve gerekse Fransızların hizmetindeki Ermenilerin kendi milletlerini tehcirden kurtarmak için bu yardımı yaptıkları da varid değildir. Böyle olsa idi, bu hükümetlerin hasmâne hareketleri devam ederken yardım başlardı. Halbuki Fransız hizmetinde olanlar bu milletin yardım karar vermesinden ve İngiliz casusu Pandikyan da ondan bir hayli sonra yardıma başlamıştır. Fakat şu da muhakkakdır ki bu işgüzar Ermeniler kendi milletlerini de düşünmüşler adeta şart olarak Ermenilerin tehcire tabi tutulmamalarını istemişler ve bu hususta Ankara’ya şifreli bir telgrafla bildirmiştir. Böyle bir düşünce olmadığını öğrendikten sonra bu Ermeniler daha samimiyetle çalışmaya koyulmuşlardır.

5 – Pandikyan vazifesini yapmış bir insan gibi emniyetle tahliyeden sonra, İngiltere’ye gitmiş ve yine İngilizlere hizmet etmiştir. Eğer Türklere hizmet ettiğini bu millet bilmese idi ya İstanbul’da kalır ya da başka bir yere giderdi.

6 – Türklere yardım eden İngiliz subaylarının iyi mevkilerde olduğunu tetkik seyahatine giden M.M. Grubu reisi görmüş ve bunu kitabında yazmıştır.  Hatta muahede hazırlandığı sırada Türakya’daki hakim tepelerin Türklere bırakılması isteğini de yerine getirmişlerdir. Bu da İngiliz milletinde Türklere karşı olan hasmâne düşüncelerin artık sona erdiğini ispat eder.

7 – Sayın Kemal Koçer eserinde Pandikyan’ın ve diğer Ermenilerin bu yardımları sırf insanlık mefkuresi uğruna yaptıkları yazılıdır. Bu umumi bir intibadır. Siyasi olayların henüz açıklanmasını istememesinden de ileri gelebilir.

İşte bütün bunlardan dolayı İngilizlerle yapılan dostluk muahedesinin temelleri ta Pandikyan’ın Türk ajanlarıyla çalışmağa başladığı o zamanlarda atılmıştı. Zaten kader, bu iki milleti tarih boyunca dost yaşasınlar diye yaratmıştır. Kanlı hadiselerin sonu gelmeden taraflarda bu arzunun tekrar uyanmış olmasını tabii görmek icap eder.”(38).

Dipnotlar

25 Koçer Kemal, Kurtuluş Savaşlarımızda İstanbul age. shf. 88-90

26 Koçer age. Shf. 103-105

27 Himmetoğlu Hüsnü, Kurtuluş Savaşında İstanbul ve Yardımları, age. Cilt-1, shf. 154-161

28 Himmetoğlu, age. Cilt-1, shf. 185

29 Himmetoğlu, age. Cilt-1, shf. 220-221

30 Himmetoğlu, age. Cilt-2, shf. 401

31 Bige Yavuz, İstiklal Savaşı Döneminde Türk-Fransız İlişkileri, Fransız Arşiv Belgeleri Açısından 1919-1922, Doktora Tezi, shf.209-210)

32 Şimşir  Bilal, İngiliz Belgeleriyle Sakarya’dan İzmir’e (1921-1922), shf. 307

33 Müderrîsoğlu Alptekin, Kurtuluş Savaşının Mali Kaynakları, Shf. 51

34 Müderrîsoğlu, age. Shf.48

35 Tansel Selahattin, Mondoros’tan Mudanya’ya Kadar, IV.Cilt, shf.146-147

36 İdikut İhsan, Türk Lavrensleri, shf. 52-53

37 İdikut, age. Shf. 53-54

38 İdikut, age. Shf. 55-57

Yararlanılan Kaynaklar:

Himmetoğlu Hüsnü, Kurtuluş Savaşında İstanbul ve Yardımları Cilt-1, İstanbul-1975.

Himmetoğlu Hüsnü, Kurtuluş Savaşında İstanbul ve Yardımları Cilt-2, İstanbul-1975.

İdikut İhsan, Türk Lavrensleri, İstanbul-1953.

Koçer Kemal (Emekli Korgeneral), Kurtuluş Savaşlarımızda İstanbul (İşgal Senelerinde M.M. Grubunun Gizli Faaliyetleri), İstanbul-1946.

Müderrîsoğlu Alptekin, Kurtuluş Savaşının Mali Kaynakları, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/45/810/10298.pdf)

Şimşir Bilal N., İngiliz Belgeleriyle Sakarya’dan İzmir’e (1921-1922), Milliyet Yayınları, İstanbul-1972.

Tansel Selahattin, Mondoros’tan Mudanya’ya Kadar IV.Cilt, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Yayınları, Ankara-1973.

Yavuz Bige, İstiklal Savaşı Döneminde Türk-Fransız İlişkileri, Fransız Arşiv Belgeleri Açısından 1919-1922, Doktora Tezi.

*Bu yazı 12 Ocak 2012 tarihinde Haber10 sitesinde yayınlanmıştır.

Kategoriler: Yazılar