KCK, Koma Civakên Kürdistan yani “Kürdistan Topluluklar Birliği” demektir. KCK, Kongra Gel Genel Kurulu’nun 17 Mayıs 2005 tarihli oturumunda kabul edilen KCK Anayasası’nda öngörülen “sistem” in adıdır. KCK sistemi, ilk önce Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de “demokratik özerklik” kazanmayı, daha sonra “demokratik konfederalizm” ilan ederek bölgede 4 parçalı bir konfederal Kürdistan kurmayı hedeflemektedir. KCK sisteminin Türkiye içinde faaliyet gösteren birimine “KCK Türkiye Meclisi” veya “KCK Türkiye Koordinasyonu” denilmektedir.
KCK Anayasa’nın 4’üncü maddesinde KCK’nın yapısı, devlet olmayan ve sınırları esas almayan demokratik bir sistemi olarak tanımlanmıştır. KCK Anayasa’nın 2’inci maddesine göre bu sistem toplumcu, yatay ve piramit tarzı bir örgütlenme biçimini öngörür ve halk toplulukları iradesini komün, ocak, meclis ve kongreler ile ortaya koyar. Bu sistemde, Kürdistan’da doğup yaşayan herkes tabii olarak KCK yurttaşıdır. Ayrıca, diğer uyruklara mensup bulunanların da KCK sistemine bağlı olmak suretiyle yurttaş olmaları mümkündür. KCK ilke ve amaçlarına ihanet eden ve suç işleyen kişi, halk özgürlük mahkemesinin kararı ve Kongra Gel’in onayı ile yurttaşlıktan çıkarılır. KCK yurttaşlığından şahsi taleple çıkmakta mümkündür. Yurttaşlıktan gönüllü çıkış, alan meclisi tarafından karara bağlandıktan sonra Kongra Gel’in onayı ile gerçekleşir.
KCK Anayasası, ek maddeler hariç 47 maddeden oluşmaktadır. Söz konusu Anayasa bir bütün olarak incelendiğinde görüleceği üzere bu anayasanın ruhunu, Kürtler üzerinde Abdullah Öcalan’ın mutlak otorite sahibi olması, onun yanılmaz ve sorgulanamaz kişiliğine iman edilmesi oluşturmaktadır. O, KCK yurttaşlarının genel olarak temsil edildiği yasama organı olan Kürdistan Halk Meclisi’nin de üzerindedir. Genel Kurul kararlarının kendisinin ortaya koyduğu felsefik-ideolojik çizgiye uygunluğunu gözetir, aykırı bulursa iptal eder. Abdullah Öcalan ortaya koyduğu tartışılamaz fikirleri ile KCK yurttaşlarının tamamının iradesi üzerinde otorite sahibi olduğu gibi alacağı kararlar ile KCK yurttaşlarının tamamının hayatı üzerinde de tasarruf hakkına sahiptir. Siyasi karizmatik liderlik tanımının ötesinde bir kişiliği temsil etmektedir. KCK anayasasındaki konumu itibariyle Abdullah Öcalan bir ilahtır.
Abdullah Öcalan’ın sözünü ettiğimiz ilahi sayılabilecek otoritesi, KCK Anayasası’nın Üçüncü Bölümünde, Genel Organlar bahsinde açıkça ortaya konulmuştur. KCK Anayasasının üçüncü bölümünde sistemin genel organları aşağıdaki gibi sayılmıştır.
-Reberiya Koma Civakên Kurdistan,
-Kongra Gelê Kurdistan (Kürdistan Halk Meclisi)
-Yürütme Konseyi
KCK Anayasanın 11’inci maddesine göre, Koma Civakên Kurdistan (Kürdistan Toplumlar Topluluğu- Kürdistan Demokratik Toplum Konfederalizmi) kurucusu ve önderi Abdullah Öcalan’dır. Ekolojiye ve cinsiyet özgürlüğüne dayalı demokrasinin felsefik, teorik ve stratejik kuramcısıdır. Her alanda bütün halkı temsil eden önderlik kurumudur. Kürdistan halkının özgür ve demokratik yaşamına ilişkin temel politikaları gözetir ve temel konulardaki en son karar merciidir. O, Kongra-Gel Genel Kurul’unda alınan kararların demokratik, ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü devrim çizgisine uygunluğunu gözetir. Yürütme Konseyi Başkanını görevlendirir. Temel konulara ilişkin Yürütme Konseyi kararlarını onaylar.
KCK Anayasası’na göre “Kürdistan Halk Meclisi” KCK’nın en yüksek karar (yasama) organı, “Yürütme Konseyi” ise KCK’nın en üst icra organıdır. Yürütme Konseyi, Kongra Gel tarafından iki yılda bir KCK yurttaşları arasından seçilen bir başkan ve otuz üyeden oluşur. Seçilen Yürütme Konseyi, önderlik onayından geçer. Yürütme Konseyi, önderliğin ve Kongra Gel’in kararlarını uygulamakla yükümlüdür. Bu anayasal düzene göre, KCK yurttaşlarının tamamının oyuyla seçilmiş olsa bile, önderliğin onaylamadığı bir yönetim konseyinin değeri yoktur. Önderliğin red kararı karşısında KCK yurttaşı bütün Kürtlerin oyunun değeri sıfırdır. KCK sözleşmesini kabul eden her Kürt birey, önderliğin aklının ve yeteneklerinin kendisinden üstün olduğunu otomatik olarak kabul eder. Önderlik, Kürdistan halkının kimliğinin kendisinde tecessüm ettiği mukaddes bir varlıktır. Nitekim Anayasanın 11’inci maddesinde “Her alanda bütün halkı temsil eden önderlik kurumudur” cümlesi ile bu husus teyid edilmiştir.
Önderlik kurumunun ilham kaynağının Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk dönem uygulamaları olduğu, önderliğin Kemalist otoriter bir yapıya öykündüğü, pek çok araştırmada ortaya konulmuştur. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus devlet modeline uygun yurttaş yaratma modeli de PKK tarafından benimsenmiş, ulus devlet modeline giden yolda bir Kürt kimliği inşa etmek ve bu kimlikle örgütlü Kürdistan toplumu yaratmak KCK Anayasası’nda hedef alınmıştır. Yine, Kürdistan toplumu içindeki her türlü gericiliğe (yani irticaya) karşı mücadele etmek de KCK sisteminin temel ilkeleri arasında sayılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk dönemlerinde, Türk kimliğine dayalı laik cumhuriyet yurttaşının yaratılmasında öncü ve eğitici rolü Halkevleri üstlenmiştir. KCK sisteminde laik Kürt yurttaşını yaratma ve onu Önderliğin (Abdullah Öcalan’ın) emirlerine itaat ettirme görevi, Yürütme Konseyi tarafından Bilim-Aydınlanma Komitesi’ne bırakılmıştır. Bu komite, önderlik tarafından belirlenen felsefik-ideolojik hattın uygulanması ve geliştirilmesinden sorumludur (KCK Anayasası, madde 14).
KCK yurttaşı, anayasada (sözleşmede) belirlenen hak ve özgürlüklere sahiptir ve bu sözleşmenin belirlediği yükümlülükleri yerine getirir. Bu anlamda, her KCK yurttaşının vergilerini ödeme, meşru savunma savaşı hali durumunda yurtseverliğin bir gereği olarak yurdun, temel hak ve özgürlüklerin savunulmasına aktif katılma yükümlülüğü vardır. Herkes meşru savunma için hazırlıklı olmak, meşru savunma çalışmalarını desteklemek ve meşru savunmayı gerektirecek değişik haller oluştuğunda koşulların gerektirdiği direniş mücadelesine girmekle yükümlüdür.
Yine sözleşmeye göre, KCK yurttaşının özgür ve demokratik toplum ahlakına uyma görevi de vardır. KCK Anayasası’nın 37’inci maddesine göre özgür ahlakı PKK temsil eder. Bu madde de PKK, klasik parti olmayan, iktidarı hedeflemeyen, felsefe, bilim ve sanat alanında ideolojik ve özgür ahlaki bir örgütlenme olarak tanımlanmış, KCK sisteminin ideolojik gücü olarak konumlandırılmıştır. PKK, önderlik felsefe ve ideolojisinin hayata geçirilmesinden sorumludur. Bu çerçevede demokratik konfederalizm organlarının demokratik kurumlaşmasında yer alır. KCK sistemi içerisindeki her kadro ideolojik, ahlaki, felsefik ölçüler açısından PKK yapılanmasına bağlıdır. Dolayısıyla, özgür ve demokratik toplum ahlakına uymakla görevli her KCK yurttaşı tabii olarak PKK yapılanmasının bir parçasıdır.
KCK Anayasası’nın 6’ıncı maddesinde “KCK yurttaşı, sisteme siyasal, toplumsal, kültürel bağla bağlı olan, kültürel kimliği ile katılan özgür iradeli, yurtsever, demokrat, katılımcı birey” olarak tanımlanmıştır. Yine aynı anayasanın 7’inci maddesinde herkesin düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü olduğu, herkesin seçme, seçilme, seçtiklerini geri çekme ve seçildiği görevden çekilme hakkına sahip bulunduğu ifade edilmiştir. KCK yurttaşı için sarf edilen bu cümleler parlak laflardan öteye bir anlam taşımamaktadır. Zira, KCK Anayasası’nda (17’inci madde) Halk Meclisi’nin kararlarının Kongra Gel kararları ile çelişemeyeceği öngörülmüştür. Yani “özgür iradeli, yurtsever, demokrat, katılımcı birey” olmaya bir sınır çizilmiştir. Demokrat katılımcılık ifadesi, her yurttaşın üyesi bulunduğu yerleşim yerinin yönetimine “katılma mecburiyeti”nin adıdır (KCK Anayasası, 10/h). Öte yandan, seçme ve seçilme hakkının kullanılması da, önderliğin bu seçim sonuçlarını tanımasıyla bir mana ifade etmektedir. Önderlik seçilenleri kabul etmediği takdirde, seçme ve seçilme hakkını kullanan yurttaşların bu haklarını kullanmaları, hükümsüz ve fuzuli bir görev ifasından ibaret kalmaktadır.
Ocaktan sokağa, sokaktan mahalleye veya köye, mahalleden şehre ve oradan eyalete kadar Kürt toplumunu tepeden tırnağa hiyerarşik biçimde örgütlemeyi hedef alan KCK sistemi, yurttaş adını verdiği bu hiyerarşik yapının elemanlarını Önderlik tarafından belirlenen felsefik-ideolojik hattın uygulanması yolunda organize eder. Bu sistemin işleyişi için ihtiyaç duyulan yurttaş, Önderlik tarafından belirlenen felsefik-ideolojik hedeflere tam bir iman ile bağlanan ve bunları tartışma konusu yapmayan kişidir. Sistemin başında bulunan önderliğin tartışmazlığı inancı, tabii olarak otoriteye mutlak itaat duygusunu da beraberinde getirmektedir. Önderliğe mutlak bir teslimiyetle bağlı olan yurttaşların pek çoğu, otoritenin emirlerinin keyfiliğinin farkında bile olmazlar. Yanılmazlığına mutlak olarak iman ettikleri önderliğin görüşlerine aykırı düşündüklerini fark ettiklerinde, hemen suçluluk duyar ve otoritenin isteği doğrultusunda kendilerini revize ederler. Kitle hareketinin bir parçası olan kişi aynı zamanda yeni bir kişiliğin de sahibi olur. Eric Hoffer’e göre, kişi bir kitle hareketinin yekvücut yapısı içinde kişisel bağımsızlığını kaybettiği zaman yeni bir hürriyete kavuşur. Bu, hiç utanmadan ve vicdan azabı çekmeden nefret etme, yalan söyleme, işkence yapma, adam öldürme ve ihanet etme hürriyetidir. Bir kitle hareketinin çekiciliği kısmen bu gerçekte yatmaktadır. Bir kişiyi savaşa ve ölmeye hazır vaziyete getirme tekniği, o kişinin kişiliğini bedenden ayırmaktan ibarettir. Diğer bir deyimle; onun kendi gerçek kişiliğine sahip olmasını önlemektir. Bu işlem, o kimsenin kapalı kollektif bir topluluğun içinde eritilerek o topluluğa uydurulmasıyla, ona hayali bir kişilik tanıma suretiyle, şimdiki zamanın küçümsenmesini ona aşılamak ve onun ilgisini henüz var olmayan şeylere kaydırmak suretiyle, onunla gerçek arasına bir perde germek suretiyle, ihtiraslar enjekte ederek o kimse ile nefsi arasındaki dengeyi önlemek suretiyle yapılabilir.
Bu sistemde otoriteye karşı tavır almak hem sorgulayıcı bir akıl yapısı, hem de cesaret ister. Bu cesaret, KCK Anayasasının 29’uncu maddesine göre, “halkın onurunu ve özgürlüğünü korumak, KCK sisteminin ve Sözleşmesinin uygulanmasını gözetmek, teslimiyet ve ihaneti yargılamak, halkın özgürlüğünü ve demokratik sistemini savunmakla görevli” Halk Özgürlük Mahkemesi tarafından ihanetle cezalandırılma riskini taşıyacağından, sorgulayıcı bir akıl yapısına sahip bulunan KCK yurttaşları cesaretli olma yerine sinmeyi tercih edecektir. Teslimiyet ve ihaneti yargılamakla görevli Halk Özgürlük Mahkemesi’nin ilham kaynağı İstiklal Mahkemeleri olsa gerek.
KCK anayasasında en çok vurgu yapılan hususlardan birisi de kadın haklarıdır. “Her düzeyde erkek egemenliğine ve yarattığı toplumsal cinsiyetçi sisteme karşı kadın özgürlüğünü ve eşitliğini esas almak ve yaşamın her alanında cinsiyet özgürlüğünü sağlamak için mücadele etmek” KCK Anayasasının ilkeleri arasında sayılmıştır (KCK Anayasası 4/c). KCK sistemi içerisinde kadınlara pozitif ayrımcılık yapılması (KCK Anayasası 9/b) ve Kürdistan Halk Meclisi’nde % 40 oranında kontenjanın onlara tahsis edilmesi (KCK Anayasası 9/b), her çalışma alanında % 40 cins kotası gözetilmesi (KCK Anayasası 45/e), sadece örgütün kadın haklarına saygısı ile açıklanacak bir durum değildir. Bu pozitif ayrımcılık, örgütün kadınlar üzerinde psikolojik kazanımlar elde etmesinin de bir aracı olarak işlev görmektedir. Bilindiği üzere, ergen ve genç kesimlerde toplumsal kabul görme, sevgi ve saygı kazanma, kısaca adam yerine konulma güdüsü çok kuvvetlidir. Bu yaşlardaki insanların davranışlarını ve tercihlerini etkileyen en temel güdü, bahsettiğimiz saygınlık kazanma güdüsüdür. Kültürel olarak Kürt toplumunda ve aile içerisinde horlanmış ve dışlanmış olan kadınlara, KCK için önemli olduklarının hissettirilmesi suretiyle onların örgüte kazanılması sağlanmaktadır. Ergen yaşlardaki kişilerin söz konusu saygıyı kazanmak için ellerinde bulundurduğu tek araç cesaret gösterme ve cesarette yarışmadır. Saygınlık elde etmek için cesaret sergileme davranışı, KCK yapılanması içerisinde ustalıkla kullanılmaktadır. KCK sistemine girmekle kimlik ve kişilik bulan yurttaş, sisteme hizmet ettikçe hem saygınlığının arttırmakta, hem de hiyerarşik kademede yükselerek tatmin olmaktadır. Sistem içerisinde, yüceltilmiş idealler için kendini feda etme duygusu işlenmek suretiyle bu kişilerde daha üst ahlaki bir erdeme sahip oldukları algısı yaratılmakta, örgüt mensubu olmayanlar “yoz ve kişiliksiz, sınıflı-cinsiyetçi toplum etkilerine açık ve geleneksel zihniyete sahip” kişiler olarak aşağılanmaktadır. Yüceltilmiş bu duygular insanlık dışı eylemlerin itici gücünü sağlamaktadır. Nitekim, KCK intihar eylemlerinde ağırlıklı olarak kadın bombacıların kullanılması, ezilmiş kadın psikolojinin ustalıkla kullanılmasının bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
KCK yurttaşı kendisinden beklenen “meşru savunma” görevi gereği, her an teyakkuz durumundadır. Kendisine talimat geldiğinde, meşru savunma adına, oturduğu sokaktaki komşularının arabasını tahrip etmeye, belki de okul arkadaşlarının içinde bulunduğu bir belediye otobüsünü yakmaya, hatta Önderlik ideolojisini reddeden Kürt kökenli akrabalarına şiddet uygulamaya hazırdır. Bu yükümlülük ister istemez KCK yurttaşını diğer kesimlere yabancılaştırmaktadır. Köylerde, şehirlerde ve metropollerde KCK yurttaşı olmayan herkes onun için potansiyel düşman haline gelmektedir. Bu yurttaşın insani ya da başka gerekçeler ile itiraz etme hakkı bulunmaz. Bu ihtimali öngören sistem, caydırmak ve cezalandırmak için bir hukuk sistemi de kurmuştur. Disiplin ve görev düzenini korumakla görevli İdari Mahkemeleri, eyleme itiraz etmeyi ve katılmayı reddetme halinde yurttaşı yargılamaya ve cezalandırmaya hazırdır. İtirazlarını ve eleştirilerini biraz yüksek seslendirdiğinde, “teslimiyet ve ihanet” suçuyla yargılanacağı yer Halk Özgürlük Mahkemesi’dir. KCK sisteminin kurduğu hiyerarşi ve denetim yapısı ister istemez yurttaşlarında kişilik çözülmelerine sebep olacaktır. Toplumsal planda muhalif, isyancı, serdengeçti havasındaki örgüt üyeleri, örgüt içindeki otorite karşısında pısırık, cesaret yoksunu ve ezik bir tip olarak farklı bir kimlik sergileyeceklerdir.
Yurttaşlarından sadece itaat etmelerini ve direktiflerini yerine getirmelerini talep eden KCK sistemi, eleştirel akla sahip özgür bireylerin yaşamasına imkan vermeyecek bir yapıdır. Anayasası incelendiğinde bu sistemin başka zaaflar ile de malül olduğu hemen fark edilmektedir.
KCK sistemini gerçek anlamda zaafa uğratacak olan demokratik anayasa çalışmaları olacaktır. Toplumlar bazen, içinde yaşadıkları sistem tarafından meşru kabul edilmeyen mit ve fantezilere sahip olurlar. Ancak bu fanteziler genellikle seslendirilemediğinden toplum hafızasında ve vicdanında yaşatılmaya devam eder. Bu dönemde ortaya çıkan karizmatik bir lider toplumun ondan beklediği şeyleri kendisinin istekleri gibi kabullenip ortaya koyar. Yani toplumdan gelen istekler kendilerine aktarılarak sunulur. Toplumun bilinçdışı fantezi ve çatışmaları liderde hayat bulur ve seslenir. Aynı şekilde liderlerin de fantezi ve çatışmaları toplum içinde hayat bularak ses getirir. Aslında bu liderlik toplum talebinin ürettiği bir liderliktir. Lider, takipçileri olmadan hiçbir zaman lider olamaz. Kürt halkında bu mit ve fantezi, TC’nin kimliklerini aşağıladığı, asimile ettiği ve hizmet götürmeyerek kendilerini yoksullaştırdığı düşüncesidir. Abdullah Öcalan “Kürdistan toplumunun siyasi anlamda sömürgecilik, ekonomik anlamda açlık, işsizlik, yoksulluk ve talan, kültürel olarak asimilasyon ve soykırım, askeri olarak da işgal altında olduğu” nu seslendirerek, Kürt halkının zihninde yaşatılan istekleri daha radikal bir söylemle kendisine aktarıp sunmuştur. Etkilediği halk kesimini, takipçileri haline getirmiş ve nihayet bir çözüm reçetesi olarak KCK sistemi içinde örgütlemeyi kısmen de olsa başarmıştır. Zikredilen rahatsızlıklara ve taleplere rağmen Kürt halkının Türklerle beraber yaşama iradesinin hala güçlü olduğu görülmektedir. Kürt halkının taleplerinin demokratik bir anayasa ile karşılanması halinde, lider ile takipçileri arasındaki mesafe açılacak, liderliği besleyen toplum talebi azalacaktır. Böyle bir gelişme KCK’nın en büyük korkusudur. Bu nedenle, Türk ve Kürtlerin bir arada yaşama imkanını ortadan kaldırma, Kürtlerin taleplerini karşılayacak demokratik çabaları engellemek, onlar için bir varlık-yokluk meselesi halindedir. Demokratikleşme çabaları ile birlikte artan KCK’nın şiddet eylemlerinin arkasında bu psikoloji yatmaktadır.
KCK Anayasası incelendiğinde, sistemin yapısal zaafları da açıkça görülmektedir. Bu zaaflardan bir tanesi, sistemin devamlı bir bürokrasi üretme potansiyeli taşımasıdır. KCK sistemi en alt biriminden itibaren, faaliyetlerin raporlara bağlanmak suretiyle üst makama arz edildiği bürokratik bir devlet örgütlenmesi şeklinde çalışmaktadır. Bu yönüyle hantal Sovyet devlet sistemini çağrıştırmaktadır.
KCK’nın ekonomik modeli, sistemin bir diğer zaafını teşkil etmektedir. KCK Anayasası’nın 36’ıncı maddesinde ifade edildiği şekliyle, KCK’nın ekonomik sistemi kar ve metalaşmaya dayalı olmayan, kullanım değeri ve demokratik paylaşımı esas alan bir modeldir. Bu sistemde, üretimin ve mülkiyetin Özgür Toplum Meclislerine dayalı alanlarda meclis yerleşim yerlerine bağlı olması benimsenir. Köy, kasaba ve şehirlerde kamu yararını sağlayan sanayi ve ticaret rejimi ile tarım ve hayvancılık sistemi uygulanır. Ayrıca Kürdistan şartlarında orta ölçekli işletmeciliğinin, yerelde yaygın kooperatifleşme, atölyeleşme, döner sermaye işletmeciliğinin geliştirilmesine çalışır. Her yerleşim yerinin kendi örgütlülüğüyle temel gereksinimlerini karşılaması hedeflenir. Bu model, antikapitalist basit bir ekonomik model tasarımıdır. Ancak KCK’nın kapitalist dünya ile olan ilişkileri, bu modelin fanteziden ibaret kalacağını göstermektedir. Zira, KCK’nın yurtdışı örgütlenmelerinin büyük bir kısmı kapitalist Batı Avrupa ülkelerinde bulunmakta ve bu ülke devletleri tarafından, Türk Devleti ile çatışma pahasına, himaye edilmektedir. Kapitalist ülkelerin başka halklara yardımı ancak yeni pazarlar bulmak gayesine dönüktür. KCK sisteminin ekonomik modeli, kapitalist ülkelere yeni pazar sağlayacak kapasitede değildir. Dolayısıyla bu devletlerin ilk düşünecekleri şey, yardımlarının karşılığını alacakları bir yönetici sınıfını sistemin başına geçirmek olacaktır. Avrupa diasporasında buna gönüllü Kürt kökenli şahıslar bulmakta hiç de zorlanmayacakları açıktır.
KCK sisteminin bir diğer yapısal zaafı, sistemin üstünde mutlak otorite sahibi bir önderliğin bulunmasıdır. Önderlik algısının güçlü olduğu toplumlar, genellikle modernleşmemiş toplumlarıdır. Bu topluluklar, liderin yok olmasıyla her şeyin kaosa dönüşeceğine inanırlar. Bu bakımdan, bütün bir sistemin tepesinde bulunan, sistemin ideolojisini üreten ve işleyişini gözeten bir önderin günün birinde ölmesi, ona kayıtsız şartsız tabi olan örgüt mensuplarında travmaya yol açacak ve örgütün parçalanmasına sebebiyet verecektir. Önderliğin gölgesinin kalkmasından sonra, sistem içerisinde bastırılmış ve ertelenmiş güç kavgaları ortaya çıkacaktır. Cemaatvari örgütlenen bütün toplumların kaderinin böyle olduğu gözlemlenmiştir.
Yararlanılan Kaynaklar
KCK Anayasası, www.ankarastrateji.org
Kaan Arslanoğlu, Politik Psikoloji, Adam Yayınları, Temmuz 2003 (Üçüncü Baskı)
Prof.Dr.Abdülkadir Çevik&Prof.Dr.Birsen Ceyhun, Toplumsal Yas: Bir Karizmatik Liderin Ölümüyle Ortaya Çıkan Psikopolitik Süreçler, Politik Psikoloji Derneği Bülteni 5. sayısı
Erich Hoffer, Kesin İnançlılar, Plato Film Yayınları, 2007.
*Bu yazı 2 Kasım 2011 tarihinde Haber10 sitesinde yayınlanmıştır.