“Bandung Konferansı”nda Kavgadan, Bağlantısızlar Hareketi Özel Konukluğuna: Türkiye-Bağlantısızlar Hareketi İlişkileri” başlıklı bir önceki yazımızda, Türkiye-Bağlantısızlar ilişkilerini, bir bakıma Cumhuriyet sonrası Türkiye-Mısır ilişkilerinin belirlediği anlatılarak, bu ilişkinin kırılmaya yol açan bir kısım önemli olayları aktarılmıştı.
Bu ilişkileri tayin etmede önemli rol oynayan iki olayı anlatmadan geçmenin eksiklik olacağı kanaatiyle, diplomasi tarihine “Tugay Hadisesi” adıyla geçen diplomatik kriz ile, 1958 yılı Kahire Fuarı ve sonrası yaşanan olayları, hadiselerin şahidi diplomatların hatıratlarından nakletmenin yerinde olacağı düşünülmüştür.
Emekli Büyükelçi Mahmut Dikerdem “Ortadoğu’da Devrim Yılları, Bir Büyükelçinin Anıları“kitabında, Büyükelçilik Müsteşarı ve daha sonra maslahatgüzar olarak görev yaptığı Kahire Büyükelçiliği’nde 23 Temmuz 1952 devrimi ve sonrasında şahit olduğu enteresan olayları anlatmıştır.
Mahmut Dikerdem hatıralarında, o sırada Mısır’ın Ankara’daki askeri ataşesinin Devrim Konseyi ile Türkiye’yi yakınlaştırabilmek için çaba harcadığını yazmaktadır. Nasır ve Devrim Konseyi mensuplarıyla yakın arkadaş olan askeri ataşe, 23 Temmuz Devrimi’nden sonra Mısır’a gelmiştir. Ataşenin Büyükelçi Hulusi Fuad Tugay’la yaptığı görüşmede Konsey üyelerini Büyükelçiliğe getirebileceğini söylemesi üzerine, Büyükelçi bir davet düzenleyerek Devrim Konseyi ‘nin bütün üyelerini Türk Büyükelçiliği’nde akşam yemeğine davet etmiştir. Bu davet, Nasır’ın kabul ettiği ilk yabancı sefaret davetidir.
Bu sırada Devrim Konseyi, Süveyş Kanalı Bölgesinden İngiliz kuvvetlerinin çekilmesi ve Mısır’ın tam bağımsızlığının sağlanması için Londra Hükümeti ile çetin pazarlıklar yürütüyordu. Bu davette Büyükelçi ile Nasır arasında yaşanan sert tartışmalar, Devrim Konseyi ile Türkiye arasında ilk gerginliğe sebep olmuştu. Emekli Büyükelçi hatıratında o geceyi aşağıdaki gibi anlatmaktadır.
“Davet Kahire’nin en sıcak gecelerinden birine rastlamıştı. Yemekten sonra Büyükelçiliğin geniş taraçasına çıkıldı ve siyasi konular üzerinde konuşulmaya başlandı. Büyükelçi Tugay ihtilalci subaylara İngilizlerle uzlaşmayı tavsiye ediyordu: İngilizlerin Süveyş kanalında muazzam kuvvetleri vardı, diledikleri anda Kahire’yi yerle bir edebilirlerdi. Ayrıca, İngilizlerle müttefiklerinin yardımı olmadan yeni rejimin ekonomik güçlüklerine çare bulunamazdı. Kısacası anlayışlı olmak ve İngilizleri kızdırmamak gerekti.
Bu sözler genç subaylar üstünde soğuk bir duş etkisi yaptı. Onlar İngilizlerin kuvvet ve zaafını uzun işgal yıllarının deneyimiyle daha iyi bildiklerini öne sürüyor, İngiliz işgaline son vermek için gerekirse kanlarının son damlasına kadar çarpışacaklarını söylüyorlardı. Kısacası, o gece iki taraf birbirinden hiç memnun olmayarak ayrıldı. Bu talihsiz toplantının ilginç yanı, Büyükelçimizin Nasır’a sert çıkışlarının Ankara’da onay görmüş olmasıdır. Mısır’ın yeni lideri ile görüşmesini –adeti gereğince- hiçbir şey saklamadan hükümete telgraflayan Tugay’a Ankara’dan kutlama mesajı gönderildiğini anımsarım. Buna karşılık, ihtilal hükümeti Büyükelçimiz hakkında ilk fena notu o gece verdi. Sonraları bu not gittikçe kötüleşecek ve Tugay’ın her hareketi Mısır’lı subaylar tarafından izlenecektir. Nihayet, Mısır’da Cumhuriyetin ilan edildiği gün yapılan törende Büyükelçimize yaklaşarak: ‘Yeni Cumhuriyetimizi nasıl buldunuz?’ diye soran İhtilal Konseyi üyesi Hüseyin el Şafei’ye Tugay: ‘Size Napolyon’un annesinin bir sözüyle cevap vereyim: Pourvu que cela dure = İnşaallah sürekli olur.’ Karşılığını verdikten sonra da artık Türk sefiri Mısır’da (person non grata = İstenmeyen kişi) olmaya başlayacaktır.” (Ortadoğu’da Devrim Yılları, Bir Büyükelçinin Anıları; shf. 68-69 )
Büyükelçi Hulusi Fuad Tugay, Eski Mısır Kralı Fuad’ın kız kardeşi Prenses Nimet’in kızı Prenses Emine Hanım’la evliydi. Tugay, genç subayların akrabası bulunduğu hanedana yaptığı darbeyi hazmedemiyor, bu subaylara hep tepeden bakıyordu. Büyükelçi’nin gerek Mısır’daki İngiliz menfaatlerini koruyan yaklaşımı gerekse Cumhuriyet yönetimini kabullenemeyen tavrı Konsey nezdinde tepki toplamış, 1953 yılı sonlarına doğru Mısır gazetelerinde Türkiye ve Büyükelçilik aleyhine yayınlar başlamıştı. Bu yazılarda, Türk sefaretinin rejime karşı komplo kuranların yuvası haline geldiği, Büyükelçi Tugay’ın Mısır’ın içişlerine karıştığı yazılmaktaydı. Bu arada çıkarılan müsadere kanunu ile, Büyükelçinin eşinin de içinde bulunduğu hanedan mensuplarının malları müsadere edilmişti.
Nihayet, 2 Ocak 1954 cumartesi gecesi Kahire Operası’nda Büyükelçi Tugay ile Nasır arasında yaşanan tatsız bir olay, Büyükelçi Tugay’ı istenmeyen adam haline getirmişti. Mısırlıların Nasır’a atfen anlattıkları olay Emekli Büyükelçi Mahmut Dikerdem hatıratında aşağıdaki gibi yer almıştır.
“Nasır küçük salonda bulunan Sefirlerin ellerini teker teker sıkarak Tugay’a yaklaştığında ‘Hello’ diyerek elini uzatmış. Tugay’ın elleri arkasında imiş, uzanan eli sıkmadan işaret parmağını Nasır’ın yüzüne doğru sallayarak: “You didn’t behave like a gentleman with your attacks = Basındaki saldırılarınızla bir centilmen gibi davranmadınız.” demiş ve sözleri çevrede bulunan öteki sefirler tarafından da duyulmuş. Nasır neredeyse Sefirimizi tokatlayacakmış, fakat arkasını dönerek odadan çıkmayı yeğ tutmuş, öfkesinden Operada daha fazla kalamayarak makamına dönmüş ve Devrim Konseyini hemen o gece toplantıya çağırmış.” (Ortadoğu’da Devrim Yılları, Bir Büyükelçinin Anıları; shf. 77) Büyükelçi Tugay olayı, Ankara’ya kendi zaviyesinden intikal ettirmiştir.
Bu olayı takiben Büyükelçi Tugay Mısır’da istenmeyen adam ilan edilmiş ve diplomatik hakları kaldırılarak sınır dışı edilmiştir.
Mahmut Dikerdem kitabında, Süveyş Anlaşmasının imzalanmasından sonra, bir Kahire dergisinde “Kardeş Türkiye” başlıklı ve Nasır imzalı iki sayfalık bir yazının yayımlandığını yazar. Yazıda esas olarak, Türklerle Arapların kardeş oldukları vurgulanıyor, Atatürk’ün Kurtuluş Hareketi övülüyordu. Bu yazıdan memnun olan Hükümet, ilişkileri düzeltmek amacıyla Ankara Valisi’ni Mısır’a ziyarete gönderir. Vali Kemal Aygün, Nasır’a Adnan Menderes’in özel bir mesajını getirmiştir. Adnan Menderes mesajında, Albay Nasır ile en kısa zamanda buluşmak isteğinde olduğunu, eğer Albay Türkiye’ye gelmeyi kabul ederse kendilerine eşi görülmemiş bir kabul hazırlanacağını, şayet kendileri müsait değillerse Başbakan Adnan Menderes’in herhangi bir tarihte Kahire’ye gitmeye hazır olduğunu, bu da mümkün değilse dost ve tarafsız bir ülkede buluşmayı teklif etmektedir.
Nasır bu davete şaşırmıştır. Verdiği cevapta, Mısır kamuoyunun kendisinin Türk Başbakanıyla görüşmesine henüz hazır olmadığını, Türkiye’yi Mısır kamuoyunda sevimsiz gösteren iki önemli faktör bulunduğunu, bunlardan birinin Türkiye’nin İsrail ile olan ilişkileri, diğerinin Ortadoğu Savunma Paktına İngiltere, Amerika ve Fransa ile Türkiye’nin ön ayak olması olduğunu, bunları bilmezden gelerek Menderes’le buluşmaya kalkmasının Mısır milletinin sert tepkisine neden olacağını, bu sebeple önce kamuoyunu Türk-Mısır dostluğuna hazırlamak gerektiğini, bunu sağlamak için devlet adamları seviyesinde görüşmelerden şimdilik vazgeçerek, karşılıklı dostluk ve iyi niyet heyetleri göndermekle işe başlamanın daha isabetli olduğunu ifade ederek, Türk Başbakanının teklifini reddetmiştir.(Ortadoğu’da Devrim Yılları, Bir Büyükelçinin Anıları; shf. 99-103)
Emekli Büyükelçi Oğuz Gökmen’de, “Bir Zamanlar Hariciye, Eski Bir Diplomatın Hatıraları 1” kitabında, 1958 yılında Mısır’a giden bir Ticaret heyetine iştirak ederek, Başbakan Menderes’in kendisi vasıtasıyla Mısır Devlet Başkanı Nasır’a gönderdiği mesajı ve sonrası gelişmeleri anlatmıştır. Aşağıda nakledileceği üzere, olumlu yola girmeye başlayan ilişkiler, dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar tarafından sabote edilmiştir.
1958 yılı başlarında Kahire’de açılan bir ticaret fuarına Türkiye’de davet edilmiştir. Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu bu davete büyük önem verir ve bu nazik davete en yüksek düzeyde bir heyetle katılınacağı Mısır’a bildirilir. Fuara katılmak üzere Ticaret Bakanı Abdullah Aker başkanlığında bir heyet teşkil edilir. Heyete Dışişleri Bakanlığı temsilcisi olarak Oğuz Gökmen’de yer alır. Heyetin hareketinden önce Başbakan Menderes Oğuz Gökmen’i çağırarak kendisine talimatlarını bildirir. Konuşmasında;
“Oğuz bey, bilirsiniz, eskiden adetlerimiz başka imiş, aileler çok daha kalabalıkmış, çoğu bir evde bir arada yaşarlarmış, kardeşler kardeş çocukları aynı çatı altında doğarlar, aynı yerde büyürlermiş. Biz de Mısır ile büyük bir konakta yaşayan bir büyük ailenin mensuplarıyız, kardeş çocukları sayılırız. Aynı konakta doğmuşuz, bir arada büyümüz, birbirimizi kardeş bilmişiz… Sonraları erginlik, delikanlılık çağına gelince konağın dışında, sokakta, başka mahallelerde başka arkadaşlar, dostlar edinmişiz… Onlarla haşır neşir olurken bu arada aynı konakta yaşayan bir ailenin çocukları olduğumuzu, birbirimizin kardeşi olduğumuzu unutmuşuz. Esef edilecek nokta bence budur.
Biz Sovyet tehlikesine karşı güvenliğimizin teminatını NATO’ya girmekle bulmuşuz… Batı ile kaynaşmaya, bütünleşmeye yönelmişiz… Mısır ise, aksine Sovyetlerle dost olmuş, Suriye ile birlikte bizim üzerimizde çelik çomak oynamaya başlamışlar… Kardeş olduğumuzu unutmuşuz… Şimdi zannederim artık zamanı ve sırası gelmiştir, Türkiye ile Mısır, sonradan edindikleri dostlukları, ahbaplıkları isterlerse mahfuz tutsunlar. Ama hiç olmazsa aynı büyük ailenin evladları, İslam camiasının asil mensupları olduklarını unutmasınlar…” değerlendirmesiyle Türk-Mısır ilişkilerine bakışını anlatır. “Zemin ve zamanı müsait görürseniz Nasır’a benim selamlarımı hürmetlerimi söyler, bu minval üzerinde konuşursunuz.” diye talimatını bildirir.
Heyet Mısır’da çok iyi kabul görmesine rağmen, Nasır tarafından bir türlü kabul edilmemiştir. Ziyaretlerini tamamlayan heyet Türkiye’ye dönmek üzere havaalanına hareket ederken Nasır’ın daveti kendilerine ulaşır. Heyet, Nasır’ın ikamet ettiği villada kabul edilir. Görüşmede zemin ve zaman müsait hale gelince, Oğuz Gökmen Başbakan Menderes’in mesajını Nasır’a iletir. Gökmen Başbakanın mesajını iletirken Nasır’ın yüzünde hafif bir tebessüm yayılır. Nasır aşağıdaki ifadeler ile bu mesaja cevap verir.
“Sayın Menderes’e çok müteşekkirim, bu sözler için kendisine şükran borçluyum. Biz Türklerle kardeş olduğumuzu, hele din kardeşi olduğumuzu hiçbir zaman unutmuş değiliz. Bizim neslimiz Atatürk idealleri ile yetişmiştir. Atatürk’ün hayatı, yaptıklarını anlatan kitaplar bizim yastık altı kitabımızdı. Daha okul sıralarında iken düşünür, Atatürk’ün yaptıklarını bizler nasıl ve ne zaman yapabileceğiz diye kendi kendimize sorardık. Nihayet beklediğimiz gün geldi Necip ile birlikte Kral Faruk’u İskenderiye’de “Mahrusa” yatıyla ülkeden uzaklaştırdıktan sonra General Necip ile birlikte bir jeep içinde Kahire’ye dönerken yorgunluktan ölüyorduk. Tam üç gündür hiç uyumamıştık. Bu süre içinde yemeyi ve içmeyi bile unutmuştuk. Evlerimize gidip bir duş almak, biraz dinlenmeyi düşlerken haydi dedik önce Türk Büyükelçiliğine gidelim. Bir yorgunluk kahvesi içelim ve yıllarca sonra nihayet bizlerin de Atatürk’ün yaptığını yaptığımızı söyleyelim istedik. Lakin umduğumuz yorgunluk kahvesi yerine Türk Büyükelçisinden adeta bir tokat yiyerek kendimize geldik. Adam bizleri sanki birer eşkıya imişiz gibi kabul etti. Meyus ve münkesir ayrıldık. Sefirin devrik kralla yakınlığını doğrusu düşünmemiştik, daha doğrusu, bu akrabalığın bize yaptığı muameleyi haklı gösterebileceğini aklımıza getirmemiştik…
Ümit etik ki, Türkiye Cumhuriyeti hükümeti eski kralla akrabalığı olan eski büyükelçisini geri çekecek veya değiştirecek, hatta bekledik ki, bizlere karşı hasmane tavrını sürdüren sefiriniz bizzat kendisi bu ülkeden ayrılmaya talip olacak ve gidecek. Uzun süre bekledik ne o oldu, ne bu oldu. Aramızda olanlar hep bu yüzden oldu. Ama şimdi Sayın Menderes bizim milli fuarımıza sizler gibi güzide bir heyet yollamış, üstelik “kardeş olduğumuzu hatırlamanın zamanıdır.” demiş. Benim de aynı düşünceleri içtenlikle paylaştığımı lütfen kendisine söyleyiniz…”(Bir Zamanlar Hariciye, Eski Bir Diplomatın Hatıraları; shf.344-349)
Türk heyeti kısa bir süre sonra İzmir’de açılışı yapılacak olan İzmir Enternasyonal Fuarı’na Mısır Ticaret Bakanını davet eder. Nasır Bakanı gönderme sözü verir.
Mısır Ticaret Bakanı eşi ile birlikte Fuara katılmak üzere 1958 Ağustos’unda Türkiye’ye gelir. Hazırlanan programa göre Bakan önce dışişleri bakanı, sonra başbakan ve nihayet cumhurbaşkanı ile görüştürülecektir. Ancak dışişleri bakanının yurtdışı seyahatte olması, başbakana ulaşılamaması dolayısıyla ilk iki ziyaret gerçekleşemez. Mısırlı Bakan ilk olarak Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile görüştürülür. Görüşme Mısırlı Bakan için tam bir şok olmuştur. Tercümanlık yapan Oğuz Gökmen, bu görüşmeyi hatıratında aşağıdaki gibi anlatır.
“Celal Bayar muhatabını sadece belirli bir Arap ülkesinin bir bakanı olarak değil de siz bütün Araplar diyordu, nankör bir milletsiniz… Türklerin bütün İslam alemine yaptığı bunca hizmetlere karşı Araplar bir fırsatını gözleyip daima ihanet etmişlerdir. Zaif veya meşgul anlarında Türkleri hep arkadan vurmaya çalışmışlardır. Sizler kim kuvvetli ise, kimin elinde kırbaç varsa onun emrinde gitmeye alışıksınız… gibilerden, gittikçe uzayan, uzadıkça sertleşen ve muhatabının yüzünden şakaklarından inci gibi ter daneleri döktüren uzun bir monologa girmişti. Mısır Ticaret bakanı artık kendini savunmanın bir işe yaramayacağına inanmış, bu fevkalade sıkıntılı ziyaretin bir an evvel sonuçlanmasını beklemekten başka yapacak bir şey olmadığını görüyordu.
Sayın Celal Bayar, tarihi vakalar zikrediyor, Atatürk’ten bahsediyor, geçmiş, tarihe mal olmuş ünlü şahsiyetlerin aynı yöndeki düşünce ve beyanlarını da zikretmek suretiyle, Arap aleyhtarı tezini güçlendirerek geliştirmek istiyordu. Nihayet bu uzun ve üzücü mülakat başkaca daha üzüntülü bir olaya yol açmadan sona erdi.” (Bir Zamanlar Hariciye, Eski Bir Diplomatın Hatıraları; shf.350-353)
Hakaret uğrayan Bakan, ziyareti kesip hemen Kahire’ye dönmek ister. Mısırlı Bakan Türkiye’ye dönmüş olan Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Başbakan Adnan Menderes ile alelacele görüştürülerek gönlü alınmaya çalışılır ama pek faydası olmaz. Ne yazık ki Celal Bayar, iyileşme sürecine giren Türk-Mısır ilişkilerini bir hamlede paramparça etmeyi başarmıştır.
Yararlanılan Kaynaklar:
Ortadoğu’da Devrim Yılları, Bir Büyükelçinin Anıları; Mahmut Dikerdem; İstanbul,1997; 191 sayfa
Bir Zamanlar Hariciye, Eski Bir Diplomatın Hatıraları 1; Oğuz Gökmen; İstanbul,1999; 497 sayfa
Bu yazı, 27 Temmuz 2009 tarihinde Haber10 web sitesinde yayınlanmıştır.